Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Dilberay'ın tıpkı Müslüm Baba'da olduğu gibi baba-çocuk ilişkisine bakışı da önemli geliyor bana. Bu topraklarda baba olgusu çok çetrefilli bir mesele. Son yıllarda baba meselesi üzerine önemli filmler izliyoruz. Ki genel olarak baba-oğul ilişkisi üzerine bu filmler. Dilberay'da baba-kız ilişkisi var, filmin odağında. Kızını bir mal gibi gören, otoritesini korumak için onu zincire vuran, onu sürekli satan, onun kazancına zorla ortak olan bir baba (çok kısa bir süre önce yitirdiğimiz Ayberk Pekcan mükemmel oynuyor) ve tüm bunlara katlanmak zorunda kalarak kendi hayatını kurmaya çalışan bir kız ilişkisi onlarınkisi. Sevgi namına bir şey yok aralarında. Ki bu baba da zaten filmde erkek egemen yapının temsili gibi... Sinemamızdaki baba-oğul ilişkisinin işleniş zenginliği düşünüldüğünde baba-kız ilişkisinin hâlâ Türk sinemasında bakir kaldığını bir kez daha anlıyoruz Dilberay'da. Umarım devamı gelir.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Finali sanki pat diye kesilmiş gibi duran, kimi dönemeçleri çok çabuk geçen ‘Dilberay’, sinematografik açıdan çok etkili bir yapım olmasa da ele aldığı karakteri ve karakterin travmalarını yansıtmada başarılı. Görüntü yönetmeni Jean Paul Seresine’in kadrajlarının da kayda değer olduğunu söylemeliyim. Popüler âlemde Sırrı Süreyya Önder-Muharrem Gülmez ikilisinin ‘Beynelmilel’inde, özellikle ‘Tavukları Pişirmişem’ şarkısıyla tanınan, sonrasında Flash TV’deki ‘Kadere Mahkûmlar’la daha geniş kitlelerce sevilen, ayrıca Cüneyt Özdemir’le ‘Zorunda mıyım?’ diyaloğuyla da zihinlerde yer edinen Dilber Ay’ın öyküsüne, öncelikle hayranları ilgi gösterecektir elbette.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
Son 5-6 yılda sayıları giderek artan bu biyografi filmlerinin hemen hepsinin temel sıkıntısı, bir zaman aralığını, bir durumu değil konu edinilen kişinin hayatının uzunca bir bölümünü ele almaları. Üstelik bu kadar uzun bir zaman aralığında ‘Ağla ağla öldük’ temasıyla hikaye yazmak zorunda kalınca, birbirinin ardına bağlanmış skeçler şeklinde ilerleyen sahneler, dramatik yapımın bir türlü inşa edilememesi ve ortaya bir filmden çok televizyon dizisi çıkıyor ortaya. “Dilberay” da bu listeye eklenecek yeni bir halka ne yazık ki.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Bu iddialı film, az ama hep değişik olmaya çalışmış bir avuç film yönetmiş olan Hakan Kırvavaç - Ketche'nin elinde, hemen başta dediğim gibi aşırı melodramatik bir öyküye dönüşmüş. Bu kadar kötülüğü, çirkinliği, zulmü ve şiddeti (hele bir küçük kadına karşı olursa) akıl ve izan kolay kolay kabul etmiyor. Böylece filmin rahat ve akıcı anlatımı, genel oyun düzeyi ve başka şeyler biraz güme gidiyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Sabah
Dilberay'ın tıpkı Müslüm Baba'da olduğu gibi baba-çocuk ilişkisine bakışı da önemli geliyor bana. Bu topraklarda baba olgusu çok çetrefilli bir mesele. Son yıllarda baba meselesi üzerine önemli filmler izliyoruz. Ki genel olarak baba-oğul ilişkisi üzerine bu filmler. Dilberay'da baba-kız ilişkisi var, filmin odağında. Kızını bir mal gibi gören, otoritesini korumak için onu zincire vuran, onu sürekli satan, onun kazancına zorla ortak olan bir baba (çok kısa bir süre önce yitirdiğimiz Ayberk Pekcan mükemmel oynuyor) ve tüm bunlara katlanmak zorunda kalarak kendi hayatını kurmaya çalışan bir kız ilişkisi onlarınkisi. Sevgi namına bir şey yok aralarında. Ki bu baba da zaten filmde erkek egemen yapının temsili gibi... Sinemamızdaki baba-oğul ilişkisinin işleniş zenginliği düşünüldüğünde baba-kız ilişkisinin hâlâ Türk sinemasında bakir kaldığını bir kez daha anlıyoruz Dilberay'da. Umarım devamı gelir.
Hurriyet
Finali sanki pat diye kesilmiş gibi duran, kimi dönemeçleri çok çabuk geçen ‘Dilberay’, sinematografik açıdan çok etkili bir yapım olmasa da ele aldığı karakteri ve karakterin travmalarını yansıtmada başarılı. Görüntü yönetmeni Jean Paul Seresine’in kadrajlarının da kayda değer olduğunu söylemeliyim. Popüler âlemde Sırrı Süreyya Önder-Muharrem Gülmez ikilisinin ‘Beynelmilel’inde, özellikle ‘Tavukları Pişirmişem’ şarkısıyla tanınan, sonrasında Flash TV’deki ‘Kadere Mahkûmlar’la daha geniş kitlelerce sevilen, ayrıca Cüneyt Özdemir’le ‘Zorunda mıyım?’ diyaloğuyla da zihinlerde yer edinen Dilber Ay’ın öyküsüne, öncelikle hayranları ilgi gösterecektir elbette.
Evrensel
Son 5-6 yılda sayıları giderek artan bu biyografi filmlerinin hemen hepsinin temel sıkıntısı, bir zaman aralığını, bir durumu değil konu edinilen kişinin hayatının uzunca bir bölümünü ele almaları. Üstelik bu kadar uzun bir zaman aralığında ‘Ağla ağla öldük’ temasıyla hikaye yazmak zorunda kalınca, birbirinin ardına bağlanmış skeçler şeklinde ilerleyen sahneler, dramatik yapımın bir türlü inşa edilememesi ve ortaya bir filmden çok televizyon dizisi çıkıyor ortaya. “Dilberay” da bu listeye eklenecek yeni bir halka ne yazık ki.
T24
Bu iddialı film, az ama hep değişik olmaya çalışmış bir avuç film yönetmiş olan Hakan Kırvavaç - Ketche'nin elinde, hemen başta dediğim gibi aşırı melodramatik bir öyküye dönüşmüş. Bu kadar kötülüğü, çirkinliği, zulmü ve şiddeti (hele bir küçük kadına karşı olursa) akıl ve izan kolay kolay kabul etmiyor. Böylece filmin rahat ve akıcı anlatımı, genel oyun düzeyi ve başka şeyler biraz güme gidiyor.