Hesabım
    Bir Tutam Açlık
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Bir Tutam Açlık

    Bir Yıldız nelere kadir…

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    2022’nin ilk iki ayını tabiri caizse yedik tükettik ama geçen seneden bu yıla sarkan Avrupa sineması filmleri, ödüller sezonunda diğer vizyon filmlerini ite ite kendilerine Cuma günleri yer açmaya devam ediyor.  Sezonun iddiasız, biraz da mütevazı filmlerinden Bir Tutam Açlık (A Taste Of Hunger) da bu kategoride Şubat ayının son cuması Başka Sinema dağıtımcılığı ile karşımıza çıkıyor.

    Danimarkalı sinemacı Christoffer Boe imzalı olan filmin senaryosunda “Mr. Boe” ile birlikte ülke sinemasının bir diğer bol ödüllü sinemacısı Tobias Lindholm’un imzası var. Kendisi geçen sene Yabancı Dilde en iyi Film Oscar’ını hakkıyla evine götüren Körkütük filminin yönetmen Thomas Vinterberg ile ortak senaristi. Fakat Lindholm’un filmografisi sadece Körkütük ile sınırlı değil; gerek yönetmenliğini üstlendiği gerek ortak senarist olarak yer aldığı filmlerle (Fidye-2012, Onur Savaşı-2012, Krigen-2015/Oscar adaylığı) son 10-15 yıldır Danimarka sinemasının dünya çapında da tanınan bir ismi kendisi. Hal böyle olunca Kuzey Avrupa sinemasına meraklı olan sinefillerin de Bir Tutam Açlık filmine dair beklentisi bir ‘tık’ yukarıda oluyor. Peki,  beraberliklerini – ve evliliklerini- bir adet “Michelin Yıldızı”nın peşinden koşmak üstüne kuran Maggie (Katrine Greis-Rosenthal) ve Karsten (Nikolaj Coster-Waldau) çifti beklentilerimizi karşılıyor mu? Biraz da filmin detaylarına inelim…

    Öncelikle karşımızda çoook 1. Dünyalı bir film var; tıpkı Körkütük gibi. Fakat Oscarlı Körkütük karakterlerini iyi işleyen, yerine geldiğinde öyküyü katmanlandırmayı başardığı için suya sabuna dokunmayan, pembe ve bireysel dertlerden daha evrensele yürüyen bir hikâye akışı çıkarmayı başarmıştı. Bir Tutam Açlık filminde ise bir çiftin beraberliklerini, epizodik bir anlatım üzerinden geri dönüşler ile ele alan bir senaryo var karşımızda. Filmin temel dinamiği ikisi de aynı hırsı paylaşan Maggie ve Karsten çiftinin işlettiği Malus isimli restoranının  “Michelin Yıldızı” alıp almayacağı üzerine kurulmuş gibi görünürken, yavaş yavaş kendi aralarındaki çift çekişmesine, evliliğin getirdiği kanıksamaya ve aslında yıldızın peşinden koşma hırsının ilişkilerinin, evliliklerinin, hatta çocuklarının dahi önüne geçmesine doğru evriliyor…

    Öyle ki her iki karakteri de besleyen bu hırs, zaman içerisinde kendilerini de içten içe yiyen, başlı başına bir karaktere dönüşüyor. Ve ayrıca Maggie’de ‘doyuramadığı bir açlığa’ da yol açıyor… Fakat hepsi bu. İsimleri insanın tat duygusuna hitap eden başlıklardan seçilen epizodlar, farklı karakterleri öne çıkartıyor ve hikâyeyi farklı perspektiflerden anlatmayı amaçlıyor gibi görünse de, mevzunun kendi derinliği (ve Maggie’nin ‘motivasyonu’) o kadar sığ sularda seyrediyor ki bu perspektif açıları beyhude birer çaba olarak kalıyor maalesef. Hikâyenin “Michelin Yıldızı” ile birlikte yegâne tetikleyici unsuru olan, yazarı meçhul ‘mektup’ ise filmin finaline dek sürprizini – ve kısmen de olsa gerilimi- korumayı başarıyor; en azından Maggie ve Karsten için… Uzun lafın kısası, bu dar boğazdan çıkmamayı tercih eden senaryo akışında oyunculuklarda Nikolaj Coster-Waldau ve Katrine Greis-Rosenthal kendilerine biçilen rolü tertemiz yerine getiriyor diyebiliriz. Birebirdeki elektrikleri gayet başarılıyken Katrine Greis-Rosenthal, Maggie’nin açlığının peşinden koşmasını maalesef derinleştiremiyor; ya da dediğimiz gibi senaryo dinamikleri kendisine ancak bu kadar izin veriyor.  Öte yandan Game of Thrones dizisi sağ olsun uluslararası tanınırlığından dolayı Nikolaj Coster-Waldau bu filmin en büyük kozu. Ve sanki tüm ekip de bunun farkında…  

    Aslında bu filmin, daha güçlü çizilebilecek senaryosundan öte öne çıkan en önemli özelliği Christoffer Boe’nun görüntü yönetmeni Manuel Alberto Claro ile birlikte kurduğu görsel evren. Örneğin, yukarıda bahsettiğimiz her epizodun kendisine has bir rengi var; yer yer çarpıcı kırmızılar, morlar, yer yer dingin yeşiller, griler ya da gergin sarılar başlı başına bir anlatım aracı olarak kullanılıyor. Arka planda bir çiftin sarsılan ilişkisini seyretsek de bir restoranının ve onun amiral gemisi mutfağının sunabileceği tüm renk cümbüşünü kullanıyor yönetmen Boe ki bu mutfağın biraz da Hell’s Kitchen’ı andırdığını eklemeden geçmeyelim… Son bir not olarak da filmin Danimarka’da vizyona girmeden önce Venedik Film Festivali’nin VR bölümü olan “Venice VR Expanded” altında 15 dakikalık bir kısa ön gösterimi olduğunu ekleyelim. Yani hep ifade ettiğimiz gibi sinemanın görselliğini beyazperdenin kendisinde seyretmek bu film özelinde daha da fazla öne çıkıyor. Capcanlı renkleri ve Rönesans estetiği ile tasarlanan NFT-vari posteri de tüm bu görsel cümbüşün habercisi zaten…

    Uzun lafın kısası, temposu zaman zaman düşse ve çiftin arasındaki gerilime tam anlamıyla ikna olamasak da, umutvari finali ve iştah açan görsel çarpıcılığı ile çizgi üstü bir film var karşımızda Bir Tutam Açlık ile. Feminist sinema açısındansa çok daha farklı eleştiriler getirilebilir, ama o apayrı bir makalenin konusu aslında… 

    Keyifli Seyirler!

    Twitter.com/duygukocabayli 

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top