Senaryosunu da yazan Thomas Sieben'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Prey"; kurgusundaki beceriksizlik nedeniyle, bir türlü o duyguyu hissedemediğiniz bir "psikolojik - gerilim" olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan Alman yapımı bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
Hafta sonlarını, ağabeyinin iş yerinde tasarımcı olarak çalışmakta Lisa (Livia Matthes) ile evlenmeye hazırlanan Roman'ın (David Kross) bekarlığa veda partisi biçiminde Milli Park'da outdoor spor aktiviteleriyle kutlamaya karar veren Roman, Roman'ın ağabeyi Albert (Hanno Koffler), aynı Albert'ın iş ortağı Peter (Robert Finster) ile Vincent (Yung Ngo) ve Stefan'dan (Klaus Steinbacher) oluşan beş kişilik oldukça neşeli ekip, dönüş yoluna koyuldukları sırada duydukları ilk silah sesini ormandaki avcılara bağlasalar da ikinci silah sesi ile birlikte Vincent sol kolundan yaralanır...
Yani kimliği meçhul kişinin silahından çıkan ilk mermi havaya, ikincisi Vincent'a ardından gelen üçüncüsü ise, binerek bölgeden bir an önce ayrılmaya hazırlandıkları SUV araçlarının lastiğine doğru bilinçli olarak sıkılmıştır...
Bize göre filmin en masraflı sahnesinde; kurşunların dört ve beşincisi de araçlarının camlarına isabet edince, zaten iyice ürkmüş olan beş genç adam, kendilerine ateş edenin bir keskin nişancı olduğu hususunda hemfikir olurlar...
Şimdi yapacakları ilk şey, koşarak açık alandaki araçlarının yanından uzaklaşarak ormanın derinliklerindeki daha güvenli bir yere sığınmaktır...
Tam da teker teker kaçarlarken, kendisi için "çok önemli" olduğunu söylediği cep telefonunu düşürdüğünde Albert, kardeşinden onu alıp kendisine ister...
Ardından yeniden toparlandıklarında, beraberce otobana doğru yürümeyi planlayacaklardır...
Ancak grup içinde yavaş yavaş kopma ve dağılmalar da baş gösterirken farklı sesler de çıkmaya başlamıştır...
Derken yollarının üzerinde, adı Eva olan bir kadına (Maria Ehrich) rastlar ve ondan yaralı arkadaşları Vincent için yardım isterler...
Fakat kadının yanıtı elindeki uzun namlulu sniper silahı ile Stefan'ı alnının ortasından vurarak öldürmek olur...
Dakika 30...
Geride, Albert'ın telefonunun öneminin yanı sıra keskin nişancı kadının derdi ile diğer dört genç adamın başına gelecekleri öğreneceğimiz 57 dakikalık bir bölüm daha mevcut...
Ama en başta da vurguladığımız gibi filmin tek bir sahnesinde dahi, öldürülme korkusu içindeki insanların yaşadıkları gerilimi hissedemiyorsunuz...
"Olsun, ben yine de izlerim" diyenlere de, keyifli seyirler,