Senaryosunu, H.P. Lovecraft'ın "The Outsider" (1926) ve "The Dunwich Horror" (1929) isimli "tuhaf" hikayelerinden uyarlayarak Kathy Charles'ın kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da Tate Steinsiek'in oturmakta olduğu "Castle Freak"; fantastik bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, Stuart Gordon'un 1995 yılında çektiği "Castle Freak"in; daha da büyük bir bütçeyle kotarıldığını fark ettiğimiz 2020 tarihli versiyonu olan, bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Yaşamakta olduğu Kale'nin, sunak odası olarak kullandığı bölümünde duasını yapmakta olan Lavinia Whateley (Kika Magalhães); derinlerden gelen bağırtı ve inleme karışımı bir ses sonrasında kırbacını da yanına alarak, "kayıp ruh" olarak adlandırdığı zincirlerle duvara bağlanmış mahzendeki yaratığın yanına iner...
"Kaderin artık tanrının elinde" diyerek, yiyecek de verdiği yaratığı; bir güzel de kırbaçlayan Lavinia, yeniden ibadethanesine döner...
***
Döndükten sonra da...
Çırılçıplak soyunarak, çarmıha gerilmiş İsa Peygamber heykelinin karşısında diz çöken Lavinia; bu kez de kendini kırbaçlamaya başlar...
Ardından da...
Ne olduğunu anlayamadığımız bir biçim de ölüverir...
Ama daha da ilginç olanı...
Cesedinin de, kim olduğunu bilmediğimiz birisi tarafından serbest bırakılan; Kale'deki yaratık tarafından, büyük bir öfkeyle parçalanıyor olmasıdır...
Yeri gelmişken hemen belirtelim ki; bu sahnelerdeki gizem ve belirsizliklerin üzerindeki perde, bizim anlatımı keseceğimiz kısımlarda tamamen aralanacak...
***
Neyse...
Canlı müzik yapılıp dans edilen bara adımını atar atmaz Rebecca "Becca" Reilly (Clair Catherine); hiç duraksamadan, doğrudan Shelly (Emily Sweet) ile takılmakta olan erkek arkadaşı John'un (Jake Horowitz) yanına gider...
Shelly'i anında sepetleyen Becca, John ile beraber; Larry (Omar Shariff Brunson Jr.) ile Chuck'a (Elisha Pratt) paralel evrenler ve kertenkele insanlardan söz etmekte olan MIT (Massachusetts Institute of Technology) mezunu Profesör'ün (Chris Galust) bulunduğu bölüme doğru uzanır...
***
Derken...
Orada...
Alkol ve uyuşturucunun dibine vurmuş olan John'un, direksiyonuna geçeceği otomobille; Becca'nın eve dönme zamanı da gelir...
Üstelik de...
John, direksiyonun başında; bira ile cila da çekmekteyken...
***
Tabii bu durum...
Sonsuza değil...
Ancak...
Karşıdan gelmekte olan bir başka aracın farlarının, John'un gözlerini alarak; direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ve şarampole yuvarlanmasına kadar sürebilecektir...
***
Çok geçmez...
John ve geçirdikleri kazada kör olan Becca; bir taksinin arka koltuğunda oturmuş bir vaziyette, Arnavutluk'tadırlar...
Zira Becca'ya, o güne kadar varlığından haberdar olmadığı öz annesi Lavinia Whateley'den; tarihi Whateley Kalesi miras kalmıştır...
Ve..
Şoförün (Enkel Gurakuqi) hava limanından alıp getirdiği, Whateley Kalesi'nde kendilerini; on parmağında on marifet bulunan kasaba sakinlerinden Marku (Genti Kame) karşılar...
***
Becca'yı Kale'de bırakan John, sohbet için dışarıya çıktıklarında Marku'ya; yüklüce bir komisyon karşılığında Kale'ye alıcı bir müşteri bulmasını söylemesinin yanı sıra Lavinia'nın ölüm nedenini de sorduğunda aldığı yanıt, kendini döve döve intihar olur...
Bunu öğrenir öğrenmez John Marku'dan; bu ölüm biçiminden, zaten fazlasıyla travma yaşamış olan Becca'ya bahsetmemesini rica eder...
***
Ama yine de...
Kale'deki ilk gecelerinde Becca uykusundan, annesinin ölümüne ilişkin; içinde "Yog-Sothoth" adının da geçtiği, ürkütücü bir karabasan ile uyanır...
Ki...
Ertesi sabah...
Kahvaltı hazırlamak üzere mutfakta ocağın başına geçmiş olan John'a da; Becca rüyasında, kırbaçlanan birini gördüğünden bahsedecektir...
***
Karınlarını doyurur doyurmaz...
Kale'de, bir keşif turuna çıkar Becca ile John...
***
Gün içinde de, Becca; kendilerini kontrol etmek amacıyla Kale'ye uğrayan Marku ile, babasının kimliğini bilip bilmediğini soracağı bir yürüyüşe çıkar...
Marcu'nun bu konuda yapabileceğini söylediği tek şey; sanki olan bitenden haberdar değilmiş gibi, "Kasabadakilerle bir konuşurum..." ile sınırlı kalır...
***
Bir sonraki gece de...
Becca'nın annesi ve Kale'deki yaratığa dair korkutucu kabusu, hız kesmeden devam etmektedir...
Öyle ki...
Zavallıcığın yataktaki kasılma ile tepkileri, yanında uyumakta olan John'un uyanmasına yol açacak sertliktedir ve kendisi uyanır uyanmaz da; her ne kadar John buna inanmayacak olsa da, "Burada biri var! Burada bizimle biri var!" dedirtecek niteliktedir...
***
Hani aslında, haklıdır da Becca...
Çünkü kendilerini, gerçekten de biri ciddiyetle izlemektedir....
Dakika 36...
Becca ve John'un, Amerika'daki arkadaşları Profesör, Shelly, Larry ve Chuck'ın da Arnavutluk'taki Whateley Kalesi'ne gelerek mevzuya dahil olacakları filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; protez makyaj uygulamaları ve görsel efekt teknolojisinin desteğiyle güçlendirilmiş olan beklenmedik sürprizleri de bünyesinde barındıran, 70 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Jenerikten sonra bir sahne daha mevcut olduğu için, yazılar akar akmaz hemen yerlerinizi terk etmeyin...