Senaryosunu yazmanın yanı sıra editörlüğünü de üstlenen Ben Wheatley'nin yönetmen koltuğunda oturduğu "In the Earth", özellikle de yaklaşık 18 aydır boğuşmakta olduğumuz SARS-CoV-2 koronavirüsü salgını esnasında, bu virüsten kurtulmanın yegane yolunun, etkiliği yüksek aşılar ile toplumu hızlıca aşılanmak olduğunun anlaşılmasına karşın, varlığı bilimsel olarak kanıtlanamamış ve kanıtlanması da asla mümkün olmayan doğaüstü güç ve mazide kalmış efsanelere bel bağlamanın anlamsızlığının, sinema diliyle ve biraz da korkutarak anlatıldığı bir drama olarak çıkıyor karşımıza...
Üstelik, eğitimli bir bilim insanının dahi böyle düşünebileceğini göstererek...
Az ama öz iş yapmasıyla tanınan Wheatley, teknik kadrosunun omurgasını da sıklıkla birlikte çalıştığı Clint Mansell (müzik) ve Nick Gillespie (görüntü yönetmeni) gibi isimlerin yanı sıra "The Martian" da (2015) sanat yönetmeni olarak tanıdığımız Felicity Hickson (prodüksiyon tasarım) ile de güçlendirerek, elini tamamen rahatlatmış...
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle çekilmiş olduğu her halinden belli olmasına rağmen prodüktörlüğünü Rory Knight-Jones'un yaptığı görsel efekt ve oyuncu performansları ile de göz dolduran, açık tek mekan filmimize biraz daha yakından bakalım...
Gantalow Lodge karantina bölgesindeki dünyayı tehdit eden bir virusa karşı suratı maskeli olan James'in (John Hollingworth) karşıladığı, Bristol'den gelmekte olan tarım araştırmacısı Dr. Martin Lowery'nin (Joel Fry) ateşini ölçen Frank (Mark Monero) onun, kan ve idrar tahlillerini yapmayı da ihmal etmez...
Gelirken yanında kahve de getirerek ikram eden Martin, duvarda asılı olan panoda resmedilen yerel bir halk efsanesi olan "Parnag Fegg" hakkında lafladığı, yol boyunca kendisine rehberlik edecek orman korucusu Alma (Ellora Torchia) ile tanışır...
Bu arada bütün tahlillerinin sonuçları temiz yani negatif çıkmıştır Martin'in...
Ertesi sabah saat 5.30'da Martin ile Alma, yürüyerek iki gün sürecek bir yolculuk için yola koyulurlar...
Hedeflerinde, Martin'in meslektaşı ve eski göz ağrısı Dr. Olivia Wendle'ın (Hayley Squires) bulunduğu bölgeye ulaşmak vardır...
Ormanda yürürlerken yolda, içinde kimsenin bulunmadığı terk edilmiş bir kamp çadırı görür ve yollarına yeniden devam ederler...
Ancak dört aydır izolasyonda kaldığı ve spor yapmadığı için yürüyüş temposu ve nefesi fazlasıyla düşük olan Martin, sıklıkla mola vererek soluklanmak istemektedir...
Yolda çadır kurarak konakladıkları ikinci gecenin sabahında uyandıklarında; gece yaşadıkları saldırıda, telsizleri kırıldığı gibi ayakkabıları dahil bütün teçhizatlarını çaldırdıklarını da fark ederler...
Yola çaresiz çıplak ayak ile devam edeceklerdir...
Martin'in ayağını yaralamasının ardından ormanda, bir gün önce bir adam ile bir kadının saldırısına uğradığını söyleyen Zach (Reece Shearsmith) ile karşılaşırlar...
Ormanda, her türlü donanıma sahip kocaman bir çadırı bulunan bu Zach, ilk bakışta Martin ile Alma'ya çok iyi gelecekmiş gibi durmaktadır...
Zira Martin'in neredeyse parçalanmış olan ayak tabanını dikeceği gibi hem karınlarını doyuracak hem de birer ayakkabı temin edecektir kendilerine...
Fakat o da ne?
Zach'ın içecek olarak ikram ettiği şey, Martin ile Alma'nın gözlerinin kapanmasına ve böylelikle de ikilinin, inancı doğrultusunda üstlerinde testler yapacağı bir manyağın eline esir düşmesine neden olmasın mı...
Dakika 35...
Geride, bilim ve akıl tutulmasının birbiriyle çatıştığı gerilim yüklü bir 72 dakika daha mevcut...
Eğer nitelikli film izlemeyi alışkanlık haline getirenlerdenseniz; prömiyeri, 29 Ocak 2021 tarihinde Sundance Film Festivalinde yapılan, "aşı retçileri ile alternatif tıp tavsiflerini" tarihin karanlığına gömen bu filmi kaçırmamanızı önereceğiz...
Keyifli seyirler,