Senaryosunu, korku edebiyatının büyük ustalarından Stephen King 'in oğlu da olan (Joseph Hillström King) Joe Hill'in, "20th Century Ghosts" (2005) isimli kitabının içinde yer alan aynı isimli kısa hikayesinden (2004) uyarlayarak C. Robert Cargill ile birlikte yazan Scott Derrickson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "The Black Phone"; "It" (2017) ve "It Chapter Two" (2019) kadar ilginizi çekeceğini umduğumuz bir korku - gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, kazanılacak paranın kokusunu almakta mahir olan Blumhouse Productions klasiklerine son bir örnek olarak 16 milyon dolarlık bir bütçeyle, üst seviyedeki yeşil perde, görsel efekt ve makyaj teknolojilerinin yanı sıra, özellikle de zorluk derecesi yüksek olan sahnelerinde koordinatörlüklerini Tim Bell ile Mark Riccardi'nin üstlendikleri; dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen ve brüt 102.6 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşılmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- Kuzey Denver 1978 -
Filmin açılışı; on üç yaşındaki Finney Blake'in (Mason Thames) takımı Front Range'in kaybedip, aynı yaşlardaki oyunculardan oluşan Bruce Yamada'nın (Tristan Pravong) takımı NorthDenver'ın kazandığı bir beysbol maçıyla yapılır...
Maç sonu:
Mutluluktan havalara uçmakta olan Bruce bisikletine atlayarak, orta halli insanların yaşamlarını sürdürmekte oldukları, kent çeperlerinde kalan evine doğru yola koyulurken; Finney'de, roket fırlatarak günün geride kalanının tadını çıkartmak çabasındadır...
***
Derken...
Bruce'un yolu, çocuk kaçırdığı için medya da; (2016 tarihli "Split"in James McAvoy'unu anımsatırcasına, sıra dışı bir performans sergileyen Ethan Hawke'ın canlandırdığı) Grabber adı takılan bir manyağın kullanmakta olduğu, siyah bir karavan minibüs tarafından kesilir...
***
Ertesi sabah...
Alkolik ve saldırgan babası Terence (Jeremy Davies) ile birlikte aynı evde yaşayan Finney, kız kardeşi Gwendolyn "Gwen" (Madeleine McGraw) ile beraber okula giderken; kayıp çocuk ilanlarına, Bruce'unkinin de eklendiğini fark eder...
İki kardeş yolda, Robin Arellano'nun (Miguel Cazarez Mora); lisenin zorba çocuklarından Moose'ı (J. Gaven Wilde), fena şekilde patakladığını da görürler...
Gwen'e göre:
Grabber, Pinball Vance Hopper'ı (Brady Hepner) kaçırdığı günden beri; okulun en sert çocuğu, artık Robin'dir...
***
Neyse...
Sınıf arkadaşlarından Donna'ya (Rebecca Clarke) ilgi duyduğunu öğrendiğimiz Finney, tam okulun tuvaletinde; Buzz (Spencer Fitzgerald), Matty (Jordan Isaiah White) ve Matt (Brady M. Ryan) tarafından sıkıştırılmışken imdadına, ders çalışmasında yardımcı olduğu Robin yetişiverir...
Gwen ise; Dedektif Wright (E. Roger Mitchell) ve Dedektif Miller (Troy Rudeseal) tarafından, Müdür Keller'ın (Sheila O'Rear) odasına çağırtılmıştır...
Zira Gwen, Bruce'un kız kardeşi Amy'e ağabeyinin; minibüsünde siyah balonlar bulunan bir adamca, kaçırıldığına dair bir rüya gördüğünü söylemiştir...
Ve...
Polisin, Bruce'un kaçırıldığı yerde iki, Griffin Stagg'ın (Banks Repeta) kaybolduğu bölgede de bir siyah balon bulması sebebiyle; bu iki dedektif, Gwen'in ziyaretine gelmişlerdir...
Yani küçük Gwen, geleceğe dair ayrıntılı bilgiler içeren psişik rüyalar görmektedir...
***
Ne yazık ki bu rüyalar, Gwen'in; babasınca, fena halde hırpalanmasına da neden olacaktır...
Çünkü polis, onun da işyerine uğradığı gibi çocuklarının annesi olan karısı da; benzeri bir durum da önce aklını ardından da hayatını kaybetmiş olup, kızının durumunu da endişeyle gözlemlemektedir...
Yoksa o, elindeki kayışla çocuklarına saldıran sıradan bir psikopat değildir...
***
Çok geçmez...
Kaçırılma sırası Robin'e gelir...
Bütün kasaba halkı elde fenerler, Robin'i ararken; Finney kardeşinden, rüya görmesini rica eder...
Belki böylelikle, Robin'e ne olduğu anlaşılacaktır...
Fakat ısmarlama rüyalar görememektedir Gwen...
***
Robin'in kaçırıldığı haberinin duyulması, daha önce Finney'i ellerinden kurtardığı Buzz, Matty ve Matt isimli hergelelerin; yeniden harekete geçerek, Finney'i dövmelerine yol açmıştır...
Açmıştır açmasına da...
Biyoloji dersinde Donna'nın kendisine, laboratuvarda; kurbağa kesme partneri olmayı teklif etmesi, Finney'e tüm acılarını unutturmuştur...
Ama o da nesi?
İçinde siyah balonlar bulunan siyah minibüsün sahibi Grabber, ufak bir numarayla; şimdi de Finney'in yolunu kesip, onu kaçırmasın mı...
***
Verilen ilacın etkisinden kurtularak kendine gelen Finney; içinde bir tuvalet, uyuyabileceği bir şilte ve bağlantı kablosu kesik olan duvardaki "siyah bir telefonun" bulunduğu beton bir mahzende, tıkılı bir haldedir...
İşin ilginç tarafıysa; çalışması imkansız olan o telefonun zilinin, zırt pırt çalıp durmasıdır...
Zil sesi sonrasında, başlangıçta kimseciklerin yanıtlamadığı telefonun karşı tarafında; kendisine Finney olarak hitap eden, Bruce bulunmaktadır ve ona mahkum edildiği odadaki, kazarak kaçabileceği toprak bölmenin yeri ile kazma biçimini işaret etmektedir...
Zaten çoğu Vance, Robin, Griffin ve gazete dağıtıcısı Billy Showalter'dan (Jacob Moran) gelen o birbirinden değerli ipucu telefonlarının, ardı arkası da kesilmeyecektir...
Dakika 43...
Kategorinin meraklılarını geride, 1970'li yıllardan fırlayıp gelerek aralarında, "Fox On The Run" - Sweet ve "On the Run" - Pink Floyd gibi dönemine damgalarını vuran şarkıların da bulunduğu; korku, umutsuzluk ve dehşet dozunun giderek yükseldiği bir tutsaklıktan kurtuluş öyküsünün anlatıldığı, 60 dakikalık zımba gibi bir bölüm daha bekliyor olacak...
Bitirmeden, hani olur da; "Türkçe 'de bizim yazdıklarımızdan çok daha iyisini kaleme almış olan birileri varsa, lütfen bizimle de paylaşılsın" demek de istiyoruz...
Keyifli seyirler,