Hesabım
    Acemi Askerler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Acemi Askerler

    <b>Acemi Askerler</b>’in Acemice Öyküsü

    Yazar: Murat Güneş

    Akıcı, dikkati ayakta tutan bir üslupla ilgi alanlarınızla çakışan bir hikayeyi sözlü olarak anlatan bir insanı dinlerken eğer hikaye size yine de sıkıcı ve anlamsız geliyorsa bir an önce bu hikayeyi anlatmaktaki amacının ne olduğunu, ne demek istediğini anlayıp bir başka konuya geçmek isteyebilirsiniz... Gregor Jordan’ın objektifinden Acemi Askerler'in merkezindeki hikayeyi izlemek biraz buna benzer bir tecrübe. Jordan ve ekibinin bir 'durum' olarak askerliğe ve orduya yaklaşım üslubu yakın dönem itibariyle orijinal, çizdikleri karakterler sağlam, diyalogları akıcı olabilir, fakat film boyunca o kadar çok kez 'Acaba nereye varacak?' dedirtiyorlar ki sonda nereye vardıklarının hiçbir önemi kalmıyor. Ve öyle görünüyor herhangi bir yere varmak gibi bir kaygıları da yok.

    Askerliğe, orduya ve savaşa mizahi, eleştirel, ironik, hatta yüceltici yaklaşımlarla değinen sinema yapıtlarının çokluğu ve çeşitliliği göz önüne alındığında sinemanın bu konuları işleme şekillerinin kolayca sınıflandırılabilecek derecede stereotipik olduğu görülebilse de bu gerçek bizi orijinal bir bakış açısının imkansızlığı gibi bir noktaya götürecek güçte değil. Gregor Jordan’ın Acemi Askerler’deki bakış açısının başarılı yanı, askeri gerçeklere dair bir filmin tavrının zorunlu olarak onaylayıcı veya reddedici, dalga geçen veya ciddiye alan gibi kutuplaşmış noktalarda konumlanması gerekmediği, tür olarak da savaş filmi, gerilim, aksiyon, komedi, aşk hikayesi gibi kalıplara sığabilecek şekilde oluşturulması gerekmediği gerçeğinin farkında olması. Bu kısmi başarı filmin geneline yayılabilmiş olsaydı Acemi Askerler raflarda - ne hikmetse -farklı yanlarıyla akraba olarak tanımlandığı MASH, Üç Kral (Three Kings) gibi filmlerle yan yana konduğunda sırıtmayacak bir yapıt olurdu. Bu haliyle ise Hot Shots ve Polis Akademisi serilerinin arasına olmasa da onlara daha yakın bir yerlere konması daha uygun.

    Çoğu hikayenin anlatanın niyetine göre değişen ve genelde sonlarda ortaya çıkan bir alt metni vardır; eğer anlatıcı ağzındaki baklayı çıkarmamaya niyet etmişse ne kadar donanımlı olursanız olun onu anlamak mümkün değildir. Filmin uyarlandığı Robert O’Connor’ın Buffalo Soldiers romanı, altına pek çok bakla saklanabilecek nitelikte bir yapıt, fakat Jordan’ın malesef gizlisi saklısı yok, her şeyi bir anda ortaya dökme tarzı da bu kadar karmaşık olasılıklara gebe bir film için açıkçası biraz fazla naif ve deyim yerindeyse 'bir boy küçük'. Film çıkış noktası olarak aldığı durumu epeyce eviriyor çeviriyor, seyirciyi keyfince oyalıyor ve sonunda kalıcılığı olan, filmi izleme tecrübesine değecek bir 'hediye' vermeden bırakıyor. Yine de öğüt verici, yargılayıcı bir sonla 'Savaş Kötüdür' veya 'Yaşasın Amerika' demesinden iyidir diye düşünenlerin sayısı da az değil.

    Gelelim filmin bol yıldızlı kadrosunun dev harflerle ekrana/perdeye zımbalandığı jenerikler ve fragmanlarda adı geçmediği için cılız ve komik kalan standart altyazılarla - ama dikkat, büyük harflerle - adı Anna Paquin’den hemen sonrasına 'VE HALUK BİLGİNER!' şeklinde monte edilen Haluk Bilginer’e... Bilginer filmde Elwood’un şans eseri bulduğu büyük miktardaki silahı 40 kilo saf eroin karşılığında pazarlamaya çalıştığı Türk uyuşturucu ve silah tacirini canlandırıyor. Bilginer’in filmde göründüğü az sayıda sahnede sergilediği oyunculuk için söylenecek bir şey yok; Joaquin Phoenix istisna olmak üzere, filmdeki diğer önemli oyunculardan daha iyi veya daha kötü bir performans ortaya koyduğu söylenemez. Zaten Filler Ve Çimen’i izleyenler Acemi Askerler'i görünce 'ben bu Bilginer’i daha önce görmüştüm' diyecekler. 1989’un Almanya’sında Amerikan askerleriyle iş yapabilen bir Türk uyuşturucu tacirinin durumuna 2003’ün Avrupa uyuşturucu ticaretinde oynadığı rolü toplumsal alanda yeni yeni konuşabilmeye başlamış Türkiye’sinden bakıldığında Bilginer’in neden medya tarafından bir anda göklere çıkarılıp baş tacı yapılmadığını, saman alevi usulü bir geçici medyatik medar-ı iftihar ilan edilmediğini anlamak güç değil.

    Savaş ve siyasi gerilim dönemleri her zaman sansürcülüğün altın çağları olmuştur. 2001 yapımı olan Acemi Askerler'in gösterime girmesi 11 Eylül 2001’in ardından uzun süre ertelendi ve filmin adı, oyuncuları, hatta varolduğu bile uzun süre unutuldu. Filmin kısıtlı da olsa gösterim şansı bulmaya başlamasının Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin öncülüğündeki 'koalisyon'un Irak’a saldırmasıyla eşzamanlı olması ise Amerikalı eleştirmenler tarafından Miramax’in bir pazarlama stratejisi olarak değerlendiriliyor!

    Tüm bu veriler bir araya konduğunda akla Stanley Kubrick’in Paths Of Glory’sinin uzun süreli bir başarısızlık döneminden sonra Vietnam döneminde yankı bulması örneği geliyor. Vietnam, Amerika’nın 'özgürleştirici' dış politikalarını küresel ölçekte uygulaması sürecinde askeri gücün siyasi iradenin kontrolü altına girmeye başladığı savaştı. Kubrick’in filmi ise ciddi bir savaş karşıtı tavrın ve askeri eleştirinin sözcüsüydü. 2003’e gelindiğinde siyasi iradenin askeri alanda ipleri tamamen eline aldığı, askeri komutanın siyasi çıkarlar, askerin ta kendisinin de askeri teknoloji tarafından işlevsizleştirildiği bir savaş ikliminin içinde, Irak ve Vietnam krizlerinin kronolojik olarak az çok ortasına denk gelen bir dönemin Almanya’sında askerin işlevsizleşmesinin hikayesini bir Alman - İngiliz - Amerikan ortak yapımında Avustralyalı bir yönetmenin objektifinden izliyoruz. Ortada ise ne bir tavır, ne mizah, ne ironi, ne de ustalık var.

    Acemi Askerler eğer amaçsız, imasız, mesajsız, öylesine bir filmse, 'Savaş makinesi öyle bir güçtür ki bir karşıt bulamazsa yok etme gücünü kendi içinde kullanır' savının eğlenceli görüntülerle öykülenmesinden ibaret ise sorunumuz yok. Fakat uyuşturucu etkisinde etrafını yakıp yıkan, askeri üste eroin imal eden, kaçakçılık yapan askerlerin öyküsünün komik ve radikal olarak pazarlanması ve algılanması Amerika’nın ikincil küresel savaş makinesi olan sinema sektörü adına ortaya soru işaretleri çıkarıyor. Nitelikli, eleştirel savaş filmleri dönemlerinin siyasi gerilimlerine birer tepki niteliği taşırlar ve kaliteleri, radikallikleri çok kez dönemlerinin gerçekliğiyle kurdukları ilişkinin, hesaplaşmalarının doğrudanlığı ile doğru orantılıdır. Bu bağlamda Acemi Askerler'de Jordan’ın kamerasını asker ocağının dışına bir kez bile çevirmemesi ve 1989’un gerçekliğine tek referansının Berlin’in nerede olduğunu bilmeyen askerlerin Berlin Duvarı’nın yıkılışını izlemesi sırasında bir TV ekranı aracılığıyla oluşu, filmin radikallik dozu ve kalitesi konusunda bir fikir verebilir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top