Fazla da sıkmamak lazım!
Yazar: Banu BozdemirSevgisiz bir evliliğe hapsolmuş Avusturyalı Elisabeth’in, Avusturya Macaristan İmparatorluğunun protokolünün altında onu boğan ve akıl sağlığına zayıf da olsa tutunan yaşamının dramasını izliyoruz Corsage/ Korsaj’da. Avusturyalı yazar-yönetmen Marie Kreutzer tarafından yönetilen filmde Elisabeth’e hayat veren Vicky Krieps onu boğan ve yücelten ayrıcalıklar dünyasına iyi bir bakış katıyor.
Kraliyet kadınlarını, sinemanın yorgun ve tatsız simaları içerisinde epeyce görüyoruz; kabarık elbiselerin, ince bellerin ve kralın gücünün arkasında kalmalarının hikâyesini izliyoruz genelde. Çok azı hayatından memnun duruyor, çoğu şatafatlı ve şüpheyle dolu hayatların gölgesinde boğulmaya başlıyor. Elisabeth de süregiden şımarık hayatına karşı duruşlarını yaşamaya başlıyor, kırk yaşıyla birlikte amaçsızlığın onu aşağı çeken ayak seslerini duyuyor. Ve filmde bu birkaç aylık zamandaki değişimi anlatılıyor.
Oysaki dillere destan ince beli, güzelliği, upuzun saçlarıyla dışarıdan mükemmel bir yaşamın içindeymiş gibi algılansa da, hep nefesini tutuyormuş duygusuyla karşımıza çıkıyor Elisabeth. Zaten küvetin içinde de nefes tutma egzersizleri yapıyor, bir tabak et suyu çorba ve portakal dilimlerinden oluşan beslenme diyetine bağlı kalıyor ve korsesini sıkı sıkı sıkmadan rahat edemiyor. Bu onun kendisiyle ilgili dışarıya sızdırdığı fısıltılar.
Tabii beşinci filmini çekmiş olan Kreutzer bize Elisabeth’in rahat yaşamını da aktarıyor. Sürekli şehir dışına çıkıyor, geziler düzenliyor, maddi olarak eksiği yok, yanında dostane, kimi zaman onun görevlerini icra edecek hizmetçileri mevcut! Ama değişim başlamalıdır!
Film Elisabeth’in şatafatlı doğum gününde çözülmeleri açık etmeye başlıyor. Elisabeth bir dış ses olarak insanın dağılmaya ve solmaya başladığını söyler ama kocası Franz Joseph ve diğerlerinin ona ithaf ettiği şarkı güzel kalması yönündedir. Bu şarkıyı iyi niyetli bir temenni olarak algılamak da mümkün, aynı kalması için çabalaması yönünde minik bir tehdit de! Elisabeth’in yemek sohbetlerini minik terk edişleri, yemek masasında yaptığı flörtleşmeler, ona at binmeyi öğreten seyisle giriştiği şehvetli güç oyunları ve kuzeniyle giriştiği akıl oyunları tam da onun kralın her şeye sahip olan gücüne karşı duruşunu belli eden bir hırçınlık taşıyor. Avusturya İmparatoriçesi olmasına rağmen Elisabeth Avusturya Macaristan üzerinde kocasının hükümranlığın dışında kalıyor. Bu onun da kendi tebaasını yaratmasını sağlıyor. Nedir onlar; odalar, geziler, hizmetçiler ve belki de çocukları…
Korsaj burada sıkılıp açılan, yani Elisabeth’in değişen, bir rahatlayıp, bir de onu sıkıştıran yanını gayet iyi anlatıyor. Elisabeth’in değişimleri Korsaj kıvamında biraz yavaş ve derinden. Öyle hırçınca olmuyor, dillere destan, ona güç katan saçlarını kesince biraz daha kendi varlığına anlam katmış oluyor. Yüzünü şeffaf peçelerin ardına gizliyor. Tabii bu tarz filmleri izlerken neyin ne kadar doğru olduğunu yazarın ve yönetmenin süzgecinden bakarak görebiliyoruz. Bu yüzden Elisabeth’le ilgili genel şeylerin tarihsel olarak doğru olduğunu söyleyebiliriz ama hayatının bir kısmının filme alındığını ve eroin kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz. Üstelik eroini doktoru ona rahatlaması için uzatıyor. Filme çekilme anları da onun mutlu, gülümsediği ve en çılgın anlarına dair detaylar barındırıyor. Belki de yönetmen bize asıl filmin böyle olması yönünde mesaj yollamıştır, kimbilir. Sonu yine yönetmenin hayal gücüyle işbirliği yapmış görünüyor, zira Elisabeth’in hayatını nasıl kaybettiği de muamma, yönetmen ona Bavyera usulü veda ediyor, kendi istediği gibi başına buyruk!
Yazıyı kapatırken Marie Kreutzer’in Kaygan Zemin filminde yine baskı altında kalmış bir kadını başarıyla anlattığını belirtebilir ve de Elisabeht’e tüm yanlarıyla sahip çıkan kırılgan olduğu kadar sert yanlarını da ortaya çıkaran oyuncu Vicky Krieps’e övgülerimizi dile getirebiliriz.
twitter.com/banubozdemir