<b>Benim Cici Silahım</b>: Amerika Ateşle Oynuyor<i>!</i>
Yazar: Atıl AltaşMichael Moore, yönetmenliğini yaptığı ve Amerika'nın sosyal yapısını, politik sistemini dipten, derinden inceleyen Benim Cici Silahım adlı belgeseli ile huzurlarımızda. Moore, Amerikan kültürünün farklılıklarını ve bu farklılıkların neden'lerini araştırıyor. "Neden" diye sormayı pek iyi beceremeyen Amerikalılar'ın yaşamlarının içinde olan ve gittikçe artan büyük bir sorunu, cinayet oranlarını ele alıyor. Yıllık 11.000'in üzerinde olan istatistiği diğer gelişmiş batı ülkeleri ve Japonya'ya oranlıyor. Diğer ülkelerde çıkan sonuç Amerika'nın çok altında !
30 milyonluk nüfusu ile Kanada'yı ele alıyor.10 milyon evde bulunan 7 milyon silaha karşı cinayet oranları Amerika'nın yanında neredeyse yok denecek kadar az. Gelişmiş batı ülkeleri ile Japonya'nın ulaşabildiği şiddet içeren video oyunları, pornografi ve şiddet içeren filmlerde pek bir farklılık yok. Peki neden Amerikalılar birbirlerini bu kadar çok öldürüyorlar?
Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda milyonlarca kişiyi öldürdüğü tarihsel gerçeğini düşünecek olursak, Almanlar'ın birbirlerini de öldürme oranı yüksek olmalı hipotezi Amerikalılar için geçerli değil. Almanya'da yılda yaklaşık 65 kişi öldürülüyor. Amerika ise tam anlamı ile bir cinnet toplumu .
Bu konuda katı hıristiyan kesim, aile yapısının bozulması, şiddet içeren film, müzik, video oyunları ve pornografiyi suçlarken kimse düşünmüyor ki silah almak neden bu kadar kolay? Mesela, Michigan'da bir bankanın hesap açanlar için uyguladığı promosyon bildiğimiz türde bir tüfek. Bu şu mu demek: "Biz sizin paranızı en iyi şekilde koruyacağız merak etmeyin aynı zamanda sizi de düşünüyoruz, alın bir tane de en kıyağından tüfek, siz de kendinizi koruyun."
Michigan'daki Michigan Militia adlı hobi derneğini gördüğünüzde ise silahlanmanın bir fetiş halinde ele alındığını görmekteyiz. Komando elbiseli kadınlar ve adamların gece gündüz fark etmeden dağ, bayır demeden gerçek silahlar ile askercilik, savaşçılık oynamalarını izliyoruz. Çadırda bulunan bir komando anne anlatıyor: "Siz evinize bir hırsız girdiğinde ne yapıyorsunuz? Polisi arıyorsunuz. Neden? Çünkü onlarda silah var. Bir silah alın ve kendinizi siz koruyun. Orta adamı (Polisi) işin içine katmayın..."
İki saatlik belgeseli animasyonlardan, röportajlara hızlı kurgu ve Moore tarzı anlatım ile izliyorsunuz. Belgeselde Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyanın çeşitli ülkelerinde politik değişiklikleri nasıl yarattığını, darbeleri desteklediğini, diktatörleri hükümet başına geçirdiğini, iç savaş için çeşitli terör grupları ile beraber çalıştığını ve bunlar olurken o ülkelerde ölen insan rakamlarını da görmekteyiz. Tabi ki bu olup bitenlerden, çoğu Amerikalı'nın haberi yok!..
Amerika, sistemini korku ile kontrol üzerine kurduğundan, halk her zaman tetikte. Silah yaşamın vazgeçilmez bir parçası, bazı zamanlar korunmak için bazı zamanlar bir fetiş nesnesi. Tarihinde iki defa yabancı saldırıya uğramış bir ülke için paranoya ile yaşayan bir sistem. Suç oranları düşse bile medya ve hükümet bunu açıklamıyor ve rakamın arttığını halkına sunuyor.11 Eylül saldırılarından sonra silah alımları %100, mermi alımları ise %170 oranında artıyor. Amerika her ülkeden daha çok bütçesini silahlanmaya ayırıyor. Halkı da bu konuda hükümetinin gerisinde kalmıyor.
Moore yaptığı ropörtajlarda karşısındakinin söylemek istemediklerini teker teker ağzından alabilme yeteneğine sahip. Bu durumda traji-komik sonuçlar ortaya çıkmakta. Örnek olarak Ulusal Tüfek Derneği (NRA) başkanı Charlton Heston ile yaptığı ropörtajda Heston söyledikleri ile (Moore'un söylettikleri ile de denebilir) ırkçı ve şaşkın bir adam durumuna düşüyor ve kendi evinde yaptığı ropörtajı terk etmek zorunda kalıyor. Heston'un kafasını karıştıran soru; Neden Colorado ve Michigan'daki çocuk katliamlarından sonra hemen NRA toplantıları düzenlediği üzerine. Bunun mantıklı bir açıklaması olamadığından Heston'un az kalmış aklı pek kendini savunamıyor, kaçıyor. M. Manson ile yaptığı ropörtajda ise beklediğimden çok aklı başında, mulayim denebilecek bir Manson buldum, ki söyledikleri, açıklamaya çalıştıkları pek doğru ve şaşırtıcı !
Amerikan Yazarlar Birliği'nin senaryo dalındaki ödülü için aday olan belgesel, tüm zamanların en iyi belgeseli olarak da seçildi ki bu değerlendirme göreceli olacağından pek dikkate değer bulamadığımı söylemeliyim. Moore'un sistemini, kültürünün geçmişten gelen prematüreliklerini açıkca ortaya koyması önemli ve dikkate alınması gereken bir durum, fakat bu demek değildir ki bir Amerikalı'nın kendi kendini eleştirmesi bu payeyi o filme verir...
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Amerikanın sistemini hangi yollar ile devam ettirmeye çalıştığının açık bir göstergesi. Moore diyor ki, "Amerika ateşle oynuyor..."