Senaryosunu da kaleme almış olan Mehmet Ada Öztekin'in yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu “Beni Çok Sev”; Tarkan'ın şarkısı ile aynı adı taşımasına ilaveten...
Kesinlikle hakkının yenilerek, gümbürtüye gitmiş olduğuna inandığımız...
Latin Amerika ve bizzat ABD'nin suç bölgelerinin atmosferinde tasarlanan versiyonlarını anımsatan, şahane bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle çekilerek; orijinal olmasa da, ilgi çekici konusu ve oyuncularının sergiledikleri sıra dışı performanslarıyla dikkatleri üzerinde topladıkları bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film, Konya Kapalı Cezaevinde koruma infaz memurluğu vazifesini yürütmekte olan Sedat Yücel'in (Ercan Kesal); Adalet Bakanlığı'nın hakkında açmış olduğu soruşturmayla ilgili olarak, iki bakanlık müfettişiyle (Ushan Çakır, Doğukan Polat) gönüllü olarak yaptığı ve kamera ile kayıt altına alındığı bir mülakat ile başlar...
Ki...
Bu mülakat sonucunda, hakkında dava açılıp...
Memuriyetini ve dolaysıyla da emeklilik hakkı ile bugüne kadar edindiği ve emeklilikte edineceği, tüm özlük haklarını kaybedebilecektir...
***
Bütün bunların hepsini bilerek...
Konuşmayı kabul eden Sedat, müfettişlerin kendisine...
Olay günü olan...
25 Nisan 2018 tarihinde yaşananlar hakkında, sorular sormasına izin verir...
***
Ancak senaristimiz de olan yönetmenimiz Mehmet Ada Öztekin, filmi buradan devam ettirmek yerine bizi...
Konya Kapalı Cezaevi Müdürü Faruk Kısıklı'nın (Murat Yılancı), emekliliğini istemiş olan Sedat'ı; izinli olarak bir günlüğüne evine gönderilmesine onay çıkan mahkumlardan Musa Solak'a (Sarp Akkaya), nezaret etmekle görevlendirdiği güne geri götürür...
***
Ve...
Sedat, başını derde sokacağını düşündüğü bu talimata...
Ne kadar direnirse dirensin...
24 Nisan gecesi yola koyulup, aynı günü Musa'nın evinin bulunduğu Antalya'da geçirip...
25 Nisan sabahı hareket edilerek akşamında; yeniden Konya'ya dönülmesine, müdür çoktan karar vermiştir bile...
***
Zaten...
Musa'da, cezaevinin tuvaletlerindeki aynaların karşısına geçmek suretiyle...
Evine vardığında, karısı Nihan'ın (Serpil Özcan) izin vermemesi yüzünden 14 yıldır göremediği ve kendisinin de; bir cezaevinde bulunduğu değil de, öldüğü söylendiği için...
İletişim de kuramadığı 16 yaşındaki kızı Yonca (Aleyna Özgeçen) ile yapacağı konuşmaların provalarına, çoktan başlamıştır bile...
***
Derken...
Sedat ile mülakat yapmakta olan müfettişler...
"Ne olmuş da, Musa'nın karısı Nihan'ın insafa gelerek bu izni vermiş?" diye sorduklarında...
Alkollüyken kendisinden hamile kaldığı için kendisiyle evlenmek mecburiyetinde kalmış olan zavallı kadının, insafa gelmek yerine bir trafik kazasında öldüğünü...
Büyükannesi ile dedesinin de, torunlarını yanlarına istemedikleri için Yonca'nın; ileri derecede Alzheimer hastası olan Musa'nın annesinin yanında kalmakta olduğunu öğreniriz...
***
Çok geçmez kendimizi...
Konya'dan Antalya istikametine gitmekte olan bir yolcu otobüsünün içinde ve Musa ile Sedat arasındaki sohbete, kulak kabartırken buluruz...
***
Neyse...
Sabah otobüsten indiklerinde, bir dolmuşa atlayan Musa ile Sedat soluğu; herkesin turistik haliyle tanıdığı Akdeniz sahillerinin efsanevi şehirlerinden Antalya'nın, karanlık yüzünü temsil eden Muratpaşa'nın Zeytinköy Mahallesi'nde alırlar...
Yalnız hemen belirtmiş olalım ki...
Musa'yı tanıyan semt esnafı, selam vermek yerine...
Anında dükkanının içine kaçmakta yahut da göz göze gelmemeye çalışmaktadır...
***
Bu davranışların hiçbirine aldırmayan Musa ile refakatçisi Sedat'ı...
Oğlunu tanıyamayamayacak derecede hasta olan annesi Nebahat'ın (Füsun Demirel) evinin önünde; çocukluk günlerinden bu yana, Musa'nın ilk göz ağrısı Nuriye Çataklı (Songül Öden) karşılar...
***
Nuriye, kendileri için özel yemekler hazırlamış olsa da...
Varlık bir Türk ailesinin oğlu ile...
5 Haziran 2018'te evlenmeyi planlayan ve hali hazırda yaşamını İtalya'da sürdürmeye devam etmekte olan kızının, bir haftalık tatilinin bir kısmını; İstanbul'daki müstakbel kayınpeder ve kayınvalidesinin yanında geçirmesine rağmen, Antalya kısmını iptal etmiş olması nedeniyle canı sıkıldığı için...
Ne iştah kalmıştır Sedat'ta...
Ne de afiyet...
***
Böyle olunca da Musa...
Dışarıda bir sigara tüttürmek üzere yöneldiği kapıyı açtığında karşısında, okuldan gelmiş olan Yonca'yı bulur...
***
O andan itibaren de...
İki farklı öykü, birbirlerine paralel bir biçimde ilerler...
***
Bir ara eski dostlarından, uyuşturucu parası tahsilatçısı Kadir (Onur Bilge) ile bira ve sigara eşliğinde konuşan Musa...
Mahalledeki kahvehanenin sahibi olmasının yanı sıra...
Uyuşturucu cennetine dönen bölgenin, son model Mercedes marka makam otomobilli patronu Apo'nun (Ali Seçkiner Alıcı), uyuşturucu hasılatının toplandığı kahvehanenin işletmesini; kendisi henüz farkında olmasa da, kızı Yonca'ya göz koymuş olan...
Aklı fikri, belinden aşağısında ve porno filmler de olan Haluk (Sinan Arslan) serserisine bıraktığı bilgisine de ulaşmış olur...
***
Uzatmayalım...
Günün telaşesinin verdiği yorgunlukla, Sedat derin bir uykuya dalmışken...
İnfaz kurallarına göre, evden çıkması yasaklanmış olan Musa kızının; başta...
Kendisini, okuldaki sınıf arkadaşıyla tanıştıracağına ilişkin olarak verdiği gaza dayanamayarak gecenin bir yarısı, Yonca ile beraber dışarıya çıkıverirler...
Onları fark eden ve başlarına bir şey gelmesinden endişe duyan Nuriye'de...
Sanki bir şey yapabilecekmiş gibi peşlerinden...
Dakika 44...
Şu ana kadar izlediklerinizin tamamını unutmanıza sebep olacak nitelikteki bir hikaye kurgusunun yer almakta olacağı filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; çok sayıdaki beklenmedik sürprizi de bünyesinde barındıran, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,