Senaryosunu, yönetmen koltuğunda da oturmakta olan Péter Bergendy'nin Gábor Hellebrandt ile beraber kaleme aldıkları hikayeden uyarlayarak Piros Zánkay'ın yazdığı "Post Mortem"; gizemini son anına kadar koruyan, "perili ev (haunted house)" konsepti çerçevesinde kurgulanılmış bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 2.8 milyon dolarlık oldukça mütevazı bir bütçeyle, yeşil perde ve görsel efekt teknolojileriyle protez makyaj uygulamalarının yanı sıra, özellikle de zorluk derecesi yüksek sahnelerindeki koordinatörlüğünü Laszlo Kosa'nın üstlendiği; dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen bu Macaristan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- 1918 -
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, Avrupa'daki cephelerden birinde; yoğun topçu ateşi altında kalarak canlarını kaybeden Alman askerlerinin cesetleri, toplu mezar çukurlarına atılmaktadır...
Bu askerlerden biri de, öldü zannedilerek aynı çukurlardan birine atılan Tomás'dır (Viktor Klem)...
Neyse ki son anda, Tomás'ın nefes almakta olduğunu fark eden yaşlı bir asker (Gábor Reviczky); onun yaralı bedenini çukurdan çıkartarak, yeniden hayata sarılmasına vesile olacaktır...
***
Savaş bitmiş ve Tomás, gezici bir panayırdaki bir çadırda; fotoğrafçılık yapmaya başlamıştır...
Ama onunki, sıradan bir fotoğrafçılık faaliyeti değildir...
O, yaklaşık 50 milyon insanın yaşamını yitirdiği İspanyol gribi nedeniyle ölen insanların yas tutmaktaki yakınlarına; ölüleriyle beraber poz verebilecekleri, son bir anı fotoğrafı fırsatı sunmaktadır...
Bitişiğindeki çadırda da, kendisini toplu mezardan çıkartan yaşlı asker; panayırlarını ziyaret eden insanlara, hayalet ve ölüm hikayeleri anlatmaktadır...
***
Bütün bunlar olup biterken...
Kendilerini sessizce izleyen 10 yaşındaki küçük Anna (Fruzsina Hais), çadırına daldığı Tomás ile karşılaştığında kendisini; fotoğraflarının çekilmesini istediği, kendi ölülerinin de bulunduğu köylerine davet etmesine ilaveten, hayaletlerin fotoğraflarını da çekip çekemediğini sorar...
Elbette...
Savaşta top mermisi şarapneliyle vurularak yere düştüğü an, uyanması için kendisine adıyla seslenen Anna'nın suratını anımsayacak olan Tomás'a göre bu imkansızdır...
Yani hayaletlerin fotoğrafları, çekilemezdir...
Böyle olunca da...
Muzipçe gülümseyen Anna, Tomás'ın çadırından çıkıp gider...
***
Çok geçmez...
Savaş günlerinin hatırına Tomás, birkaç günlüğüne de olsa; soğuktan zemini donmuş olduğu için, insanların ölmüşlerinin cenazelerini toprağa defnedemedikleri Anna'nın Macar köyüne gitmeyi kabul eder...
Tabii ki bu zemin olayını...
Bindikleri bir at arabasıyla, köye doğru ilerlerlerken; Imre (Zsolt Anger) ile Jóska'nın (András Balogh) ifade etmekte oldukları anlatımlardan öğreniyoruz...
***
Salimen vardıklarında da...
Jóska Tomás'ı, Marcsa'nın (Judit Schell) evindeki odalardan birine yerleştiriverir...
***
Orada karnını bir güzel doyuran Tomás, sigarasını tüttürmek üzere kapının önüne çıktığında; annesi ölmüş, babası da savaşa gitmiş ama dönmemiş olan ve felç geçirmesinin ardından da bir tekerlekli sandalyeye bağlı olarak hayatını sürdüren teyzesiyle (Andrea Ladányi) birlikte yaşayan Anna'ya rastladığında, onunla sohbet ederek mezarlığa kadar yürür...
Oraya ulaştıklarında Anna, mezarlarındaki akrabaları ile köy halkını; Tomás'a, birer birer takdim eder...
***
Derken...
Günün nihayetinde uykuya dalmış olan Tomás, duyduğu gürültüler üzerine uyandığında; önce oda penceresinin açılmış, sonra da oda kapısının açılmakta olduğunu fark ederek Marcsa'ya seslense de bir karşılık alamadığı için, her ikisini de kapatarak yeniden yatağına döner...
Fakat sesler hız kesmeyince...
Pantolonunu giyinip, yaktığı gaz lambasını da eline alan Tomás, evin içinde dolanmaya başladığında; işittiği çığlıklar üzerine bu kez de, evin diğer bölmelerine geçer...
Geçer geçmez de birileri, yukarıdaki tavan arasında; topuklarını yere vura vura koşuşturmaya başlarlar...
***
Olup bitenler karşısında...
İyice meraklanmış olan Tomás, elindeki gaz lambasını da bırakmadan; giriş kapağının önüne, seyyar bir merdivenin dayanmış olduğu tavan arasına da çıkar...
Etrafına bakındığında kimsecikleri göremese de, yukarıya çıktığı merdivenin çekilerek yere yatırılmış olduğunun ayırdına varan Tomás; atlayarak yere indiğinde, tavan arasına açılan yukarıdaki kapakta, sert bir şekilde kapatılır...
***
Gördükleri karşısında iyice ürkmüş olan Tomás, doğrudan odasına çekildiği gibi; odasının kapısına da, dışarıdaki birisinin girişini engellemek amacıyla bir sandalye dayamayı da ihmal etmez...
Evet...
Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi konakladığı ev, hayaletlerin işgali altındadır...
Hatta...
Köyün tamamı...
Fakat şimdilik Tomás, bundan haberdar olamayacaktır...
Dakika 25...
94. Academy Ödülleri'nden "En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film" kategorisinde yarışmak üzere, Macaristan adına "Giriş Adayı" yapılan filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; başta köyün yabancısı olan Tomás olmak üzere, herkesin ağzını açık bırakacak tarzdaki sürprizleri de bünyesinde barındıran, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,