Michael Kreatzer'in sinemasal konsepti dayanak yapılarak Nicolás Onetti tarafından "zekice" kurgulanan "Asylum: Twisted Horror and Fantasy Tales":
Carlos Goitia, Damien LeVeck, Kheireddine El-Helou, Mat Johns, Albert Pintó - Caye Casas, Alejandro Damiani, Walgenwitz - Winshluss, Andrew Desmond, Adam O'Brien ve Hendryk Witscherkowsky'nin yönetmen koltuğunda oturdukları, (2014, 2016 ve 2017 yılları gibi) farklı zaman ve (Arjantin, ABD, İngiltere, İspanya ve Fransa gibi) değişik mekanlar da çekilmiş, birbirleri ile tamamen alakasız "toplam dokuz kısa filmin", Mauro Croche ve Guillermo Lockhart'ın yazdıkları senaryo çerçevesinde 2020 yılında toparlanarak bir araya getirilmiş, başarılı bir antoloji çalışması olarak çıkıyor karşımıza...
"Gelin isterseniz, adım adım ilerlemek suretiyle biraz daha yakından bakalım, 'FilmThreat' tarzı kısa ve net ama bir o kadar da nokta atışı yaptığımızı düşündüğümüz yorumumuz aracılığı ile oldukça yaratıcı bulduğumuz bu filme":
Diyoruz ve başlıyoruz...
Bir zamanlar, Philippa (Ariadna Asturzzi) ile evli olmasının yanı sıra çok sıkıcı bir meslek olan muhasebecilik işini de icra ettiğini itiraf eden Brandon (Raymond E. Lee), bir süre sonra kendini sahneler de bulup insanlara, stand - up hikayeler anlatan bir şovmene dönüşmüştür...
Dönüşmüştür dönüşmesine de, anlattığı bu hikayeler nedeniyle kendini, 1920'li yılların en büyük dolandırıcılarından George C. Parker'a benzetmektedir...
Peki; kim midir bu, taşı toprağı altın olan İstanbul'daki Galata Köprüsünü pazarlayarak, saf Anadolu yurttaşına satan bizim "yerli ve milli" Sülün Osman'ı anımsatan Parker?
Zatı muhteremleri, meşhur Brooklyn köprüsünü, varlıklı insanlara birkaç kez satan hatta elindeki mevcut nakit yetmeyenlere, senetle taksit de yapan iyilik sever bir üç kağıtçıdır...
Şu ana kadar dillendirdiklerimiz; filmin, ("Asylum / Akıl Hastanesi") isimli "omurga" hikayesinin giriş bölümünü oluşturmaktadır...
Ki, filme dair gerçekten de kritik olan "temel husus" aslında (anlayana / okuyabilene), bu "Akıl Hastanesi" tanımlamasının altında yatmaktadır...
Brandon'ın ikinci hikayesi, (aslında ilk bağımsız kısa film) dünyanın dört bir tarafında canlı canlı izlenen ("The Cleansing Hour / Temizlik Saati") dir...
Yönetmenliğini Drew (Neil Grays) yaparken görüntü yönetmenliği dahil tüm teknik işlerini Braden'ın (Jonny Radtke) üstlendiği bu canlı yayında Peder Lance (Sam Jaeger), düzenlenecek bir ayin ile Heather / Sabrina'nın (Heather Morris) içine girmiş olan şeytanı çıkartacaktır...
Yani yeni nesil bir "exorcism" olayına tanık olacağız...
Elbette; "insana", "dinlere", "sosyal medyaya" ve "sosyal medya fenomenlerine" ilişkin göndermeler ile "dark comedy / kara mizahın" dibine vurulduğu, sürpriz bir finale de sahip olan bu hikayenin ayrıntılarına girmeyecek ve Mia'nın (Jessica Mann) baş karakter olduğu bir diğer hikaye olan ("Drudge / Ağır İşçi") ye, daha doğrusu enteresan bir "slasher"a, ardından da yürüyen ölülerin egemen olduğu, insanı düşünmeye sevk eden zombiler dünyası ("The Father's Day / Babalar Günü") ile öldükten sonra dirilen Marisa'nın (Itziar Castro) kocası Juan'nın (Boris Ruiz) başına gelenlerin de anlatıldığı ("Rip / Huzur İçinde Yatsın")ı da izleyeceğiz...
Tabii ki, hayata ve insana dair sağlam dokundurmaların devam edeceği hikayeler ile dolu kısa filmler, bunlarla sınırlı değil...
Dakika 59...
Geride, aralarında ("Mamón / Geri Zekalı") adındaki ABD - Meksika sınırındaki duvar üzerinden yapılan ırkçılık ve Trump eleştirisinin yanı sıra aralarında ("The Death, Dad and Son / Ölüm, Baba ve Oğul"), ("Entity / Varlık"), ("Bloodbath / Kan Banyosu") ve ("The Last Show / Son Gösteri") nin de bulunduğu 58 dakikalık, içinde ters köşeler de barındıran fantastik bir şamata fırtınası daha sizleri bekliyor olacak...
Yeter ki, bu antolojiyi sıradan bir korku toplaması olarak algılamayın ve izlerken de, klasik ezberlere takılmadan tadını çıkartın...
Keyifli seyirler,