Hikaye görsel ihtişama direniyor!
Yazar: Banu Bozdemir1994 klasiğinin ön hikayesini anlatan Mufasa: Aslan Kral dramatik hikayesiyle göz doldururken, muhteşem müziklerini ise geri planda bırakmış görünüyor. 2019’da kardeşi Scar’ın tuzağıyla ölen Mufasa’nın yerine gelen oğlu Simba’nın hikayesinin anlatıldığı bölümde hikayenin ana tavrı korunmuştu, yani iki kardeşin taht kavgası diyebileceğimiz çatışma alanı! Burada ise ikili arasındaki çatışmanın hikayesinin nasıl başladığına erişebiliyoruz. Mutlaka 2019 versiyonu için de aynısı söylenmişti ama burada da sonuç, daha önce izlediğimiz her şeyden daha yaşanmış ve gerçekçi. Sanki bir Nat Geo belgeselinin içine sızmışız da orada hayvanların bizim için tasarladığı bir oyunun içinde gibiyiz, ya da hayvan karakterler tasarlanmış, çizilmiş, gerçekçi bir forma bürünmüş olmaktan çok gerçek ortamlarında fotoğraflanmış gibi duruyorlar, sahicilik düzeyi üst boyutta. (İzlerken bir yandan da bu kadarına gerek var mıydı diye sordum) Görsel olarak da bir Barry Jenkins filminin içinde olduğumuza iknayız, bulanık arka planlar, doğrudan izleyiciye bakan karakterlerin yakın çekimleri ve karakterlerin etrafını zarifçe turlayan kameranın ritmine kadar her şeyin karakterlerin enerjisine yaslandığı bir arka plan, bir akış!
Sanırım burada ve serinin tamamında devam eden sorunsal hikaye! Hikayenin Hamlet esinlenmesi taşıdığı bilinen bir gerçekken, bu filmde konu iyice dallanmış budaklanmış görünüyor. İki kardeşin (Mufasa ve Taka) düşmanlık hikayesi yeni olmasa da yönetmen rekabete biraz daha keskinlik katacak virajlar ekliyor. Tabii burada filmin ismine Mufasa taşınsa da, aslında karakter gelişimi ve değişimi açısından bir yolculuk geçiren esas karakter Taka yani Scar. Mufasa baştan beri şaşırtıcı olmayan bir şekilde iyi karakter olarak ortaya çıkıyor ve devam ediyor!
Film Mufasa’nın dramatik hikayesinin yaşlı bilge mandril Rafiki’nin, Mufasa’nın torunu Kiara’ya (Simba ve Nala’nın Kızı) geri dönüşlerle anlattığı, zaman zaman ana hikayenin dokusunu bozan bir anlatım biçimine sahip. Rafiki’nin doğanın sesine kulak veren, ders çıkaran ve onunla bütünleşen tavrının hayranlık uyandıran yanını da es geçmemek lazım. Rafiki bu hikayeyi bir yandan Kiara’ya dedesini tanıtmak için anlatırken öte yandan da bir kardeşin yaratacağı güç savaşlarını dikkate alması gerektiğini de öğütlüyor. Eğer seri devam ederse Kiara’nın bu anlatıdan ne anladığını da deneyimlemiş olacağız! Hikayenin dinleyenleri arasında domuz Pumbaa ve mirket Timon’un olduğunu da söyleyelim, zira ilk iki filmde gayet odakta olan bu karakterler burada dinleme ve bekleme modunda kalmışlar, onun yerine küçük bir el darbesiyle Rafiki öne sürülmüş, kötü de olmamış işin aslı! Ortadan kaybolanlar bir de vahşi sırtlan sürüsü!
Senarist Jeff Nathanson’ın hikayesi bir anlamda kurak topraklardan, hayali kurulan ve Svahili dilinde ‘sonsuz’ anlamına gelen, uzaklarda, yemyeşil bir cennet topraklar hayaline denk düşüyor, Mufasa aniden gelen bir selle ailesinden koparken, uzun bir sürüklenmenin ardından başka bir sürünün prensi Taka tarafından kurtarılıyor. Taka’nın babası Obasi onu bir bela gibi görürken, anne Eshe onu koruyup kolluyor, avlanma, koku alma ve dikkat algılarının gelişmesini sağlıyor, babasının yanında büyüyen Taka ise babasından geride durmayı, tembelliği ve kurnazlığı öğreniyor. Bu özellikler ikilinin ölümcül beyaz aslan sürüsünden kaçarken yanlarında taşıdıkları bir öğreti kıvamında kılavuzları oluyor. Dişi aslan Sarabi’nin onlara katılmasıyla ikili arasındaki uçurum derinleşiyor, Sarabi duygusal olarak Taka’yı değil, Mufasa’yı tercih ediyor. Bu da Taka’nın beyaz aslan sürüsüyle iş birliği yapıp, Mufasa’yı tuzağa düşürmesiyle sonlanıyor!
Senaryo genel anlamıyla sağlam ve düşünceli, basması gereken tüm tuşları kullanıyor ve sık sık da Taka ve Mufasa’nın her zaman bir kardeş istediklerine dair vurgusunu bir şarkıyla ortaya koyuyor, aslında bize geçmişten gelen bir hikayeyi sunan film, daha öncekilerin de bir kopyası. Bunu çok normal bir döngü olarak bir kenara yazıyorum, hayvanlar hatta insanlar bile atalarımızın yeni bir ifadesi değil miyiz? Tabii filmi basit bir intikam hikayesi olmaktan çıkarıp, Mufasa’nın ortaya attığı ‘yaşam çember’i konusunda biraz daha kafa yorulsaydı keşke. Besin zincirinin tepesine yerleşmiş olan aslanlar ve bundan memnun olan diğer hayvanları biraz hileli ve zoraki bir şekilde oraya yerleştirdiklerini düşünüyorum, ama bunu yemyeşil bir vadinin ortasında ve lidersiz bir algıyla yaptıkları için çok barışçıl bir çözüm gibi görünüyor.
Filme bir sürü yeni şarkı eklenmiş durumda, biraz Moana 2 etkisi yaşadılar ve yaşattılar, yani ilk filmin gölgesinde kalmanın zorluğunu… İlk filmin müziklerinin ağırlığı ortada, belki Bye Bye biraz bizi filme yakınlaştırabildi, onun dışında müzikal farklılık hissiyatı gelip yerleşiyor.
Mufasa Aslan Kral’ın eksik yanlarından birisi Aslan Kral’ın nasıl var olduğuna dair bir hikaye ama bir yandan da sürekli kesintiye uğruyor, dağılıyor gibi bir algı yaratması! Disney; yeni fikirler için çarkı sürekli çalıştırırken, bir yandan eski fikirleri yine ve yeniden karşımıza getirmeyi ihmal etmiyor!
Banu Bozdemir