Senaryosunu da, Richard Paul Evans'ın aynı isimli romanından (2017) uyarlayarak Rebecca Connor ve David Golden ile birlikte kaleme alan Charles Shyer'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “The Noel Diary”...
Evet...
Kimi, komedi unsurlarını da içeriyor olmasına karşın...
Yapılan işi, gerçekten de doğru tanımlamak gerekirse...
Noel tatili döneminde yaşanan, "romantik bir drama" olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olurken...
Kendine, Netflix platformunda yer edinebilme başarısı da göstermiş olan; bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Son kitabı "The Final Midnight"ın, Noel arifesindeki imza gününde hayranlarıyla buluşan...
Çok satan romanların yazarı Jacob "Jake" Turner (Justin Hartley), sevgili köpeği Ava ile birlikte yaşarken; ev işlerinde de kendisine, Svetlana (Andrea Sooch) yardımcı olmaktadır...
***
Birbirlerine...
Mutlu Noeller diler dilemez, yeni yılda tekrar görüşmek üzere Svetlana çıkıp kendi evine giderken...
Kahve fincanını alıp, salondaki koltuğuna kurulan Jake; "The Final Midnight" için hayranlarından gelen, övgü dolu mektupları karıştırmaya başlar...
***
Ardından da...
Günün yorgunluğunun da etkisiyle...
Aynı koltuğun üzerinde, gözleri kapanarak kestirmekte olan Jake'i; tanımadığı bir numaradan, telefonuna gelen çağrı uyandırır...
***
Arayan...
Bir hafta önce vefat eden, annesi Lois Turner'a (Monica McCarthy) ait mülkün vasisi durumundaki...
Avukat Matt Segreto'dur (Aaron Costa Ganis)...
***
Aralarındaki, karmaşık ilişki sebebiyle...
Uzunca bir süredir annesiyle konuşmayan Jake, bu haberi alır almaz...
Matt ile randevulaştıkları tarihte; çocukluk anılarıyla dolu Bridgeport'a doğru, yola koyuluverir...
***
Zira...
Annesinin, kendisine bıraktığı ev ve diğer bütün eşyalar için Jake'in; imzalaması gereken, bir takım evraklar bulunmaktadır...
***
Böylelikle de...
Henüz on yedi yaşındayken ayrılmış olduğu evine Jake; tam yirmi yıl sonra, yeniden dönmüş olacaktır...
***
Hayranlarından birisi olan avukat Matt'in karısı Mercedes için de, kitaplarından birini imzalayan Jake sokakta; karşı kapıdaki, çocukluk günlerinin yaşlı komşusu...
Eleanor "Ellie" (Bonnie Bedelia) ile karşılaşacak ve onunla, kısaca sohbet de edecektir...
***
Fırsat bulduğu bir ara...
Mezarlığa da uğrayan Jake, henüz yedi yaşındayken; beklenmedik derecedeki vahim bir kazada hayatını kaybetmiş olan...
Kendisinden üç yaş büyük ağabeyi, Benjamin James Turner'ın (Baylen D. Bielitz) mezarını ziyaret etmeyi de ihmal etmeyecektir...
***
Yeri gelmişken, hemen belirtmiş olalım ki...
Annesinin, bulduğu her şeyi eve tıkıştıran bir istifçi olması nedeniyle...
Temizlik adına, Jake'in önünde; sabırla harcaması gereken, yoğun bir mesaisi bulunmaktadır...
***
Derken...
Jake'in, o temizliğin içine daldığı günlerden birinde...
Elindeki, bir tencere domates çorbasıyla; çıkıp gelen Ellie, Benjamin James'in ölümünün ardından evi terk eden babası Scott Turner'ın (James Remar)...
Muhtemelen, kendisini de görmek umuduyla...
Annesinin, cenaze törenine katıldığını belirtirken...
Telefonu aracılığıyla, "50 and Fab" isimli bir flört sitesine kaydolmak isteyen aynı Ellie'nin imdadına da; ona bir profil oluşturacak olan, Jake yetişecektir...
***
Neyse...
Jake, Ellie'yi yolladıktan sonra da; evdeki temizliği sürdürdüğü sırada, kapı çalındığında...
Bu geleni de Ellie zannederek, "Kapı açık Ellie..." diye seslenerek çağırdığında...
Kapıyı açıp giren, annesinin evine geldiği günden bu yana kendisini; büyük bir ilgiyle takip eden, Rachel Campbell'dan (Barrett Doss) başkası değildir...
***
İçeriye girerken...
"Tuhaf bir sapık olduğumu düşünüyorsanız, öyle değilim..." diyerek söze başlayan Rachel'ın amacının...
Vakti zamanında...
Lois ve Scott Turner çifti için, çocuklarının dadısı olarak çalışmış olan Noel Ellis (Essence Atkins) adındaki kadının; kendi biyolojik annesi olduğunu düşünmesi...
Ve şimdi de...
Onun izini bulmaya çalışıyor olması olduğu ortaya çıkacaktır...
***
Elbette...
Kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, Jake'in; bu mevzuyla alakalı, hiçbir bilgisi bulunmamaktadır...
***
Ama...
Yine de, Rachel'a yardımcı olmak isteyen Jake onu; mahallenin eski kulağı kesiklerinden, Ellie'ye yönlendirmeyi de ihmal etmez...
***
Yetmez...
Centilmenlik göstermek suretiyle...
Baktı, flört sitesinden bulduğu Ian Page (Jeff Corbett) ile dışarıya çıkan Ellie'yi; otomobilinin içinde oturmuş bir şeyler atıştırırken bekleme kararı alan Rachel'ı, mahallelerindeki...
Trattoria Toscana adındaki, İtalyan restoranına davet de eder...
***
Çok geçmez...
Yemek masasındaki sohbet esnasında...
Bir vergi avukatı olan Alan (Mike Donovan) ile nişanlı olmasının yanı sıra akıcı seviyede İtalyanca, Almanca ve Fransızca ile biraz da Mandarin dilinde konuşabilen Rachel'ın; Birleşmiş Milletler'e, tercüman olarak çalışmak üzere iş başvurusunda bulunduğunu da öğreniriz...
***
Yalnız...
Bu Rachel'ın en önemli kusuru; son romanı, sinemaya uyarlanacak kadar...
Neredeyse dünya genelinde, bir şöhrete sahip olan Jake'in; gerçek kimliğinden haberdar olmamasıdır...
***
İşte, bu genel çerçeve içerisinde...
Yemekten dönen Jake ile Rachel...
Bakarlar, Ellie henüz randevusundan dönmemiş; bu kez de birlikte, Jake'in evine geçerler...
***
Ertesi sabah...
Bir kanepede uzanan Jake ile masanın başında uyuklayan Rachel soluğu; Rachel'ın, on yedi on sekiz yaşlarındaki...
Turnerların evinde yatılı olarak kalan çocuk bakıcısı annesini...
Hatırladığını söyleyecek olan, Ellie'nin yanında alırlar...
***
Fakat...
Ondan edinecekleri bilgiye göre, Mei (Kathleen Kwan) ve Frank Campbell (Henry Packer) tarafından evlat edinilerek büyütülmüş olan Rachel'ın annesine ilişkin kapsamlı malumata ulaşabilecekleri asıl önemli adres; Jake'in, yaşamını Vermont'ta sürdüren ve kendisinin de, otuz beş yıldır görüşmediği babası Scott'tır...
***
Bunun üzerine...
Rachel ve Ellie tarafından ikna edilen Jake; Rachel'ı da yanına alarak, babasına doğru gerçekleştireceği, yolculuğunu başlatır...
Dakika 37...
***
Durup dururken...
Yoğun miktardaki bir romantizm ile duygusallığı da içermeye başlayarak, bambaşka bir yol hikayesine dönüşecek olan filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 62 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,