Hesabım
    Bir Geyşanın Anıları
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Bir Geyşanın Anıları

    <b>Bir Geyşanın</b> <br>Evlere Şenlik <b>Anıları</b>

    Yazar: Ali Ercivan

    Çinli aktörler tarafından canlandırılan ve İngilizce konuşan Japonlar... Bir Geyşanın Anıları (Memoirs of A Geisha) projesini daha en baştan her türlü acımasız eleştiriye açık durumda bırakan işte bu özelliği. Çok satmış bir romanın, ilk filmiyle Oscar kazanmış gözde bir Hollywood yönetmeni tarafından gerçekleştirilmiş büyük bütçeli sinema uyarlamasının göz ardı edilemez handikapları yukarıdaki ilk cümlede saklı: Japonya'ya dair Hollywood tarafından çekilen bir filmin kaçınılmaz oryantalist tavrı ve belki bizlerin algılayamadığı ama bilenin elbette seçebileceği Çinli ve Japonlar arasındaki fiziksel farklılıklar.

    Yapımcıların dille ilgili endişeleri anlaşılabilir. Kendi bölgeleri dışında gişe başarısı elde eden Uzakdoğu filmleri ya dövüş filmi oldu bugüne dek ya da korku. Amerika'daki melodram seyircisinin altyazılı bir film izlemeye yanaşmayabileceği muhakkak. Çinli oyuncuların Japonları canlandırıyor olması meselesi ise aslında Batı halklarının nadiren gözüne çarpacak bir ayrıntı olarak görülebilir. Fakat filmin yapımcılarının ticari açıdan anlaşılabilir bütün gerekçeleri, filmin bu sebeplerden dolayı daha az ciddiye alındığı gerçeğini değiştirmiyor.

    Chicago ile tiyatrodan sinemaya geçiş yapan Rob Marshall'ın ikinci filmi Bir Geyşanın Anıları, çocuk yaşta babaları tarafından borçları karşılığında bir insan tüccarına satılan iki kız kardeşten gözleri su rengi olan Chiyo'ya odaklanıyor. İki kardeşin yolları ayrılıyor ve Chiyo bir geyşa evine veriliyor. Kaderine uzun süre direnen ve evde hizmetçi olarak çalışan küçük kız, bir gün kendisine iyilik gösteren bir beyefendiye gönlünü kaptırıyor ve ona yeniden ulaşabilmek umuduyla bir geyşa olmaya karar veriyor. Bundan sonrası kızın eğitimi, bir geyşa olarak şöhrete ulaşması ve bunun sonuçları.

    Bir Geyşanın Anıları, özünde bir pembe diziden fazlası değil. Oldukça klişe ve hafif bir film. Batılıların ilgisini çekmek için kurulmuş aşırı stilize bir Uzakdoğu fantezisi. Ama iyi anlatılan her öykü gibi Marshall'ın filmi de seyirciyi yakalamayı başarıyor.

    Her şeyden önce teknik olarak göz alıcı bir iş var ortada. Geçtiğimiz sene Collateral'da dijital teknolojinin beyazperdede şimdiye dek karşılaştığımız en yetkin kullanımıyla övgü toplayan Dion Beebe, kadrajlarından ışıklarına ve renklerine kadar her açıdan olağanüstü çalışmasıyla Chicago'dan sonra ikinci kez Oscar'a aday gösterildi zaten. Teknik bir gösterişçilikten uzak, adeta müzik hissi veren ses çalışması da hem miksaj hem de kurgusuyla Akademi ödüllerinin adayları arasında. Aynı ölçüde muhteşem dekorlar, kostümler ve müzikler de eklenince, filmin aday gösterildiği 6 kategoride birden ödülü hak edecek denli etkileyici bir iş olduğunu söylemek istiyorum.

    Bir Geyşanın Anıları sadece kendinizi bakmaktan alamayacağınız bir tablo olmakla da kalmıyor. Her biri Uzakdoğu sinemasının en ünlü isimleri arasında yer alan görkemli kadrosuyla da takdiri hak ediyor. Genç yaşında uluslararası bir yıldız olan Ziyi Zhang, fiziksel açıdan da son derece zor bir rolün altından başarıyla kalkıyor. Çin ve Hong Kong'daki birçok sinema yıldızının dans ve sahne geçmişleri de olduğu için, burada kast ettiğim fiziksel zorluk basitçe "dans etmek" değil. Ziyi, zayıf ve kırılgan Chiyo'dan güçlü, zarif ve sanatında usta Sayuri'ye dönüşümünü, duruşuyla bile inandırıcı kılıyor. Bu yıl verilen tüm büyük ödüllere aday gösterildiği halde Oscar'larda hakkı yenmiş, has bir star performansı bu.

    Yan rollerde özellikle öne çıkansa, Çin (ve tüm Uzakdoğu) sinemasının tanrıçası Gong Li. Sayuri'nin rakibi Hatsumomo karakterinde, rolü her ne kadar çok düz olsa da, performansı ve güzelliğiyle elektrik saçıyor.

    Bir Geyşanın Anıları'nın bir işlevi de, özellikle Batı'da adı fuhuşla özdeşleştirilmiş "geyşa"lık müessesesinin aslında kendi bedenini sunmak üzerine kurulu olmadığını, bir gösteri sanatı olduğunu öğretmesi. Bunu son derece şık bir görsellikle, güçlü oyunculuklarla ve zarif bir romantizmle birlikte başarıyor. Başta da dediğim gibi, pembe dizi kıvamında bir melodramdan fazlası olmayabilir. Ama eksiksiz kotarılmış her nitelikli popüler sinema örneği gibi saygıyı hak ediyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top