Cyrano: en yeniler yorumlar

Cyrano de Bergerac, gözde değil içerideki güzelliğin, çirkinliğin altında yatan yakışıklı kelimelerin sesidir. Platonik Aşkın dip noktasıdır. Pek çok filmde esintilerine rastlayabilirsiniz; kimi zaman zengin kızın fakir oğlanıdır, kimi zaman ''Sevemedim Kara Gözlüm''deki Kadir İnanır'dır. Günümüze kadar çok değişik uyarlamaları mevcut. Özellikle 1990 yapımı Gerard Depardieu'nun başrolünü üstlendiği film de çok güzeldir mesela. Hele Depardieu'yu seslendiren Rüştü Asyalı ile film başka bir boyuttur benim için. ''İstemem Eksik Olsun'' tiradı ile şiirselliğin tavanıdır (Bu filmde çok az yer verilmiş). Bu film ise bir müzikalinden uyarlama. Film, Cyrano'nun orijinalindeki burnundan kaynaklanan, dış görünüşteki çirkinliğini, farklı/boyutsal olarak yorumlamış ve bence de güzel bir yaklaşım olmuş. Hikaye orijinalinin akışına bu yorumlama dışında pek çıkmıyor. Oyunculuklar gayet güzel. Ama müzikler... O kadar güzel ve hikayeye yakışıyor ki özellikle Haley Bennett'in kendi sesinden çok modern bir dokunuş olmuş filme. Sanki günümüz hit parçalarını dinliyormuşsunuz gibi. Ben bu uyarlamayı da çok beğendim. İyi seyirler...

Özgün olduğu açıkça fark edilen senaryosunu, Edmond Rostand'ın "Cyrano de Bergerac"ına (1897) dayanarak yazdığı aynı isimli kendi müzikalinden (2018) uyarlayarak başroldeki Cyrano karakterini canlandıran Peter Dinklage'in karısı da olan Erica Schmidt'in yazdığı ve Joe Wright'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Cyrano"; doğası gereği, romantik bir müzikal drama olarak geliyor karşımıza...

Lütfen peşlerine takılıp düşmeyin; daha önce çekilen, sayısını dahi hesaplayamadığımız "klasik hikayeye sadık" Cyrano de Bergerac film ve tiyatro eseri uyarlamaları ile kıyaslayan, büyük bir şaşkınlık içinde okuduğumuz yorumlara...

Gelin isterseniz; 1 Academy, 2 Golden Globe ve 4 BAFTA kategorisinde ödül adaylığının da bulunmasına koşut olarak dönemin ruhuna uygun makyaj, kostüm ve prodüksiyon tasarımları ile de bu işlerden anlayan profesyonel sinema eleştirmenlerinin dikkatlerini üzerinde toplayan 30 milyon dolar bütçeli ABD, Kanada ve İngiltere ortak yapımı olan bu filme biraz daha yakından bakalım...

Beş parasız kaldıklarını belirten Roxanne'ın (Haley Bennett) bakıcısı - yardımcısı Marie (Monica Dolan), kralın ardından ülkedeki en güçlü adam olan Dük De Guiche'nin (Ben Mendelsohn) kendisiyle evlenmek istediğini söylese de; evlenmeyi kabul etmeyen Roxanne, aynı Dük'ün tiyatroya birlikte gitme teklifini geri çevirmez...

Dükün atlı arabasında; Dük, Valvert (Joshua James) ve Marie ile tiyatroya gitmekte olan güzeller güzeli Roxanne'ın ışıltısı Dük kadar Christian de Neuvillette'in de (Kelvin Harrison Jr.) dikkatini çekmiştir...

Bir ara Christian ile Roxanne göz göze gelseler de; kalabalık ve gürültüyü fırsat bilen bir yankesici (Katy Owen) tarafından çarpılınca Christian, onun peşinden koşturacağı için bu bakışma seansı yarım kalır...

Derken...

Kralın önünde de değişik oyunlar sergilemiş olan Montfleury (Mark Benton), tiyatro sahnesine çıkar...

Karşısına da, ona meydan okuyarak sahneden indirme azmindeki Cyrano de Bergerac...

Bu hamle sonrasında Valvert, tiyatro izlemek üzere gelmiş olan halkın önünde "ucube" diyerek aşağıladığı Cyrano'yu kılıçlarla yapılacak bir düelloya davet eder...

Ve...

Aslında Cyrano'nun galibiyeti ile bitmiş olan bu düello da Valvert, sırtını dönerek düello sahnesi terk etmekte olan Cyrano'ya arkadan saldırınca ve o esnada aynı kasabadan birbirlerini tanıyan Roxanne tarafından uyarılınca Valvert, aldığı kılıç darbesiyle hayatını kaybeder...

Maiyetindeki Valvert'in öldürülmesi kadar evlenmeyi kafasına koyduğu Roxanne'ın Cyrano ile arkadaş oluşu, Dük'ün canı çok fena sıkmıştır...

Aslında Dük, pek haksız da sayılmaz...

Zira tiyatrodaki şovu Cyrano, silah arkadaşı Le Bret'e de (Bashir Salahuddin) itiraf ettiği gibi aşık olduğu Roxanne'ın ilgisini çekmek için yapmıştır...

Le Bret Cyrano'yu, Roxanne'a açılması hususunda yüreklendirerek iknaya çalışırken ertesi sabah Roxanne'ın Cyrano ile görüşmek istediği haberini taşıyan Marie de damlayıverir...

Bu gizli randevu için saat yedi de Ragueneau'nun (Peter Wight) fırınındaki bir oda da buluşulmak hususunda mütabık kalınmıştır...

Elbette bu beklenmedik gelişme, Cyrano'yu oldukça umutlandırır...

Neredeyse mutluluktan uçarcasına bir duygu ile evine doğru yönelirken, Dük'ün adamları olduğu anlaşılan on kişilik bir silahlı grubun saldırısına uğrar...

Neyse ki, usta bir silahşör olan Cyrano bu saldırıyı, küçük sıyrık ve kesiklerle atlatır...

Duygusal bir konuşma hazırlığı yapmak amacıyla sabahın saat yedisinden önce buluşma noktasına ilk varan Cyrano olur...

Çok geçmez Mary'nin refat ettiği Roxanne'de çıkarak gelir ve Cyrano'ya, aşık olduğu birisine dair itirafta bulunacağını ifade eder...

Bu itiraf öncesinde; Roxanne'nın ağzından dökülen iltifatları duyan Cyrano'nun sevinci, ölçülemeyecek seviyede olup içten içe gülümsemekten ağzı kulaklaklarına varmaktadır...

Fakat gerçekler kesinlikle, Cyrano'nun umduğu şekilde değildir...

Çünkü Roxanne'in aşık olduğu kişi, Cyrano'nun alayına katılacak olan Christian'dır ve Roxanne Cyrano'dan; onu, hem koruyup kollamasını hem de kendisine mektup yazmasını sağlamasını rica etmektedir...

Yani Cyrano açısından bu randevu, ciddi bir hayal kırıklığına dönüşmüştür...

Ama Dük'ün, dövüş sanatının yanı sıra şiir sanatında da usta olan Cyrano'ya; maiyetine katılması konusundaki, red edilmesi kaçınılmaz olan önerisi de gecikmez...

Bir anlamda Cyrano açısından tüm aksilikler, peş peşe gelmektedir...

Yetmez...

Sivil kıyafetlerle, Christian'da gelmiş ve biraz gürültülü de bir biçimde Cyrano'nun alayına katımıştır...

Üstelik Cyrano'dan, Roxanne'in kendisini sevdiği ve aşk mektupları beklediği bilgisini de almıştır...

Ancak Christian'ın bu türden yetenekleri bulunmadığı için mektupları, onun yerine Cyrano kaleme alacaktır...

Dakika 44...

Geride sizleri; Roxanne'e aşık olan Cyrano, Christian ve Dük üçlüsünün kuracakları, yer yer entrika da içeren 80 dakikalık ölümcül bir bölüm daha bekliyor olacak...

Eminiz izleyen herkes; karizmasıyla filmi baştan sona domine eden Peter Dinklage'in performansı ile Rus ve Polonya Yahudisi ebeveynlerinden "ikiz" olarak Amerika'da dünyaya gelen Aaron ve Bryce Dessner biraderlerin, kulakların pasını silen basit ama kendi ifadeleriyle, Yahudi geçmişlerinin de etkili olduğu çarpıcı tınılar içeren müziklerine de bayılacaklardır...

Keyifli seyirler,