Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Gazete Duvar
Yazar: Şenay Aydemir
“Kağıttan Hayatlar”, Çağatay Ulusoy’un tek başına şekilden şekile girdiği, bir yükselip bir alçaldığı ve belli ki çok da üzerine titrediği karakteri dışında akılda ne bırakıyor güzel İstanbul görüntülerinden başka bir düşünmek gerek. Bütün beklentisini en sondaki sürpriz üzerine inşa etmiş bir hikayenin finaline geldiğimizde geriye dönüp sorgulamak da kaçınılmaz oluyor mecburen. Haklarını yemeyeyim, geriye dönük bazı sahneler gösterilerek sonraki sürprizin yapı taşları yeniden inşa ediliyor ama gösterilmeyenler çok soru işareti bırakıyor. En baştan bilinen bir arızaya rağmen, çocuğu ailesine götürelim, polise gidelim, vb. birçok muhabbetin anlamsızlığına dair sorular kalıyor aklımızda. Ama Ulusoy’un canlandırdığı Mehmet karakterinin hızlı dönüşümünün, giderek arızaya bağlamasının film içinde oturmayan taşları oturuyor böylece… Tatmin edebilir seyircilerin büyük kısmını…
Eleştirinin tamamı için: Gazete Duvar
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Popüler Türk sinemasının, öteden beri gerçekçilikten bile isteye uzak kalan, hep masalsılığa meyleden bir sinema olduğu kesin… Gerçekçi dramların düşük seyirci sayısını düşündüğümüzde, filmlerdeki inandırıcılık sorununun bir memleket realitesi olduğu, Türk sinemasını da bu realiteden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığının farkındayım. ‘Kâğıttan Hayatlar’ da sonuçta gelenekten ayrı duran bir film değil. Ama psikolojik travma filmlerinin öncelikle dramatik derinlik ve inandırıcılıkla ayakta durması gerektiğine inanıyorum. Hele ki ‘Kâğıttan Hayatlar’ gibi kayda değer karakter çatışmalarının olmadığı bir film seyrediyorsak… Sonuçta, bütün filmi ayakta tutan dramatik çatışma unsuru ‘tek şey’e kilitlenmiş durumda. Neredeyse hiçbir karakterin dönüştürücü gücü yok; karakterler arasında etki–tepki açısından nerdeyse kayda değer tek an yok. Ayrıca karakter değişim veya iç aydınlanma yaşamıyor, ahlaki ders de çıkarmıyor. Sadece biz ‘bir şey’ keşfediyoruz… Tüm bunlar olabilir. Neden olmasın? Sonuçta önemli olan, seyircinin duygu ve düşünce dünyasına yaptığınız etkidir. Gerisi, unutulur gider… Ama ben kendi adıma ‘Kâğıttan Hayatlar’da seyirciyi şaşırtarak etkilemenin ve üzmenin ötesinde fazla bir şey gördüğümü söyleyemem. Umarım siz görürsünüz…
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Gazete Duvar
“Kağıttan Hayatlar”, Çağatay Ulusoy’un tek başına şekilden şekile girdiği, bir yükselip bir alçaldığı ve belli ki çok da üzerine titrediği karakteri dışında akılda ne bırakıyor güzel İstanbul görüntülerinden başka bir düşünmek gerek. Bütün beklentisini en sondaki sürpriz üzerine inşa etmiş bir hikayenin finaline geldiğimizde geriye dönüp sorgulamak da kaçınılmaz oluyor mecburen. Haklarını yemeyeyim, geriye dönük bazı sahneler gösterilerek sonraki sürprizin yapı taşları yeniden inşa ediliyor ama gösterilmeyenler çok soru işareti bırakıyor. En baştan bilinen bir arızaya rağmen, çocuğu ailesine götürelim, polise gidelim, vb. birçok muhabbetin anlamsızlığına dair sorular kalıyor aklımızda. Ama Ulusoy’un canlandırdığı Mehmet karakterinin hızlı dönüşümünün, giderek arızaya bağlamasının film içinde oturmayan taşları oturuyor böylece… Tatmin edebilir seyircilerin büyük kısmını…
Habertürk
Popüler Türk sinemasının, öteden beri gerçekçilikten bile isteye uzak kalan, hep masalsılığa meyleden bir sinema olduğu kesin… Gerçekçi dramların düşük seyirci sayısını düşündüğümüzde, filmlerdeki inandırıcılık sorununun bir memleket realitesi olduğu, Türk sinemasını da bu realiteden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığının farkındayım. ‘Kâğıttan Hayatlar’ da sonuçta gelenekten ayrı duran bir film değil. Ama psikolojik travma filmlerinin öncelikle dramatik derinlik ve inandırıcılıkla ayakta durması gerektiğine inanıyorum. Hele ki ‘Kâğıttan Hayatlar’ gibi kayda değer karakter çatışmalarının olmadığı bir film seyrediyorsak… Sonuçta, bütün filmi ayakta tutan dramatik çatışma unsuru ‘tek şey’e kilitlenmiş durumda. Neredeyse hiçbir karakterin dönüştürücü gücü yok; karakterler arasında etki–tepki açısından nerdeyse kayda değer tek an yok. Ayrıca karakter değişim veya iç aydınlanma yaşamıyor, ahlaki ders de çıkarmıyor. Sadece biz ‘bir şey’ keşfediyoruz… Tüm bunlar olabilir. Neden olmasın? Sonuçta önemli olan, seyircinin duygu ve düşünce dünyasına yaptığınız etkidir. Gerisi, unutulur gider… Ama ben kendi adıma ‘Kâğıttan Hayatlar’da seyirciyi şaşırtarak etkilemenin ve üzmenin ötesinde fazla bir şey gördüğümü söyleyemem. Umarım siz görürsünüz…