Pixar'dan Fellini'ye Sevgilerle
Yazar: Onur KırşavoğluAnimasyon filmlerin zirve şirketi Pixar ve bünyesine dahil olduğu Disney’in yeni filmi sinemalardaki yerini aldı. Daha önce, Oscar adayı kısa animasyon La Luna’yı çeken Enrico Casarosa imzası taşıyan film, Pixar’ın derin bir senaryo içeren filmlerinden ziyade, çocuklara biraz daha yakın olan ama yazıda belirteceğim üzere sinema göndermeleriyle büyük yaştaki seyircileri de yakalayan bir yapım. Orijinal seslendirme kadrosunda Jacob Tremblay, Jack Dylan Grazer, Emma Berman, Maya Rudolph, Marco Barricelli ve İtalya’nın tanınmış dublaj sanatçıları olan film, sinemalarımızda elbette Türkçe dublaj seçeneğiyle de oynayacak. Animasyon ve aile filmlerini sevenler dışında, benim gibi İtalyan filmleri tutkunları da Luca’dan keyif alacaktır diyelim ve filme geçelim.
Film, bir deniz gezisi sırasında, İtalyan Rivierası’nda başlıyor ve Maria Callas’tan "O Mio Babbino Caro" şarkısını duyuyoruz. Balıkçılık yapan insanlar ve denizin altında yaşayan deniz canavarları var. Onlara öyle diyorlar ama tahmin edersiniz ki dünyanın en tatlı canlıları. Elbette, insanlar önyargılı bir şekilde onların kötü olduğunu ve avlanarak öldürülmeleri gerektiğini düşünüyor. Denizin altındaki canlılar da insanların kötü olduğunu ve yüzeye asla çıkılmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü, senaryo gereği deniz canavarları, isterlerse yüzeye çıkabiliyorlar ve ıslanmadıkları sürece insan görünümünde dolaşabiliyorlar. Luca, bunu yeni arkadaşı Alberto yardımıyla keşfedince olaylar başlıyor. Film, çoğu animasyon filminde olduğu üzere bir dostluk hikayesiyle başlıyor. Öyle bir dostluk ki bu; asla yapılmaması gerekenlerin yapıldığı, sınırların zorlandığı, özgürlüğün ilk kez tadıldığı ve hayal kurmanın büyüsünün en yüksekten yaşandığı bir dostluk… Kurulan bu hayallerin en büyüğü ise, “insanoğlunun en büyük icadı” olarak sözü geçen bir Vespa’ya sahip olmak ve onunla sınırsızca dolaşmak. Filmin İtalya sosunun en önemli unsurlarından biri Vespa. Dikkat edin, bu filmi izledikten sonra kesinlikle internette dolaşıp Vespa fiyatlarına bakacaksınız.
Filmin, sinema tutkunları ve daha büyük izleyiciler için detaylara sıkıştırdığı çok hoş göndermeler var. Bunlar büyük oranda büyük usta Federico Fellini’yi içeriyor. Küçük deniz kasabasının, o etkileyici ve gerçeğe uygun dizayn edilmiş sokaklarında Luca ve arkadaşlarıyla gezerken karşınıza aniden dikiz aynasına iliştirilmiş bir Marcello Mastroianni fotoğrafı çıkabilir. Ya da nefes nefese kalmış karakterlerle bir soluk alırken duvarda Fellini filmi La Strada’nın posterini görebilirsiniz. Denize açılınca, yandan geçen küçük bir sandalın ismi Gelsomina olabilir (La Strada filminde Giulietta Masina’nın canlandırdığı karakter) ve bütün bunlar ihtişamlı bir İtalya atmosferinde karşınıza çıkabilir. İşte bu sürprizler ve müzikler, sizi bir anda animasyon filminden çıkarıp, Roma sokaklarında bir Fellini filminde geziyor havasına sokabilir. Fazla derin olmayan, önermeleri daha basit olan bir filmde bunu başarmak da yeni bir yönetmen için önemli bir başarı diyebiliriz. Enrico Casarosa, bir sonraki filminde belki de bizi Roma’da ağırlar.
Dünyanın tehlikeli olduğu, çocukların öğrenerek, ufkunu genişleterek bunu aşması gerektiği, herkese lazım olan tek şeyin birazcık sevgi olduğu gibi klişe ama fazlasıyla doğru mesajlarla filmimiz ilerliyor. Finale kadar, perdeden sürekli hoş bir yaz esintisi alıyoruz. Yaz boyunca yaşanan ama etkisi bir ömür süren küçük dostlukların, bol hayallerle örülü büyüme hikayelerinin ve azami miktarda eğlencenin karşılığı Luca’da fazlasıyla var. Luca, diğer Pixar filmleri gibi derin bir felsefe, zekice yazılmış yaratıcı bir senaryoya sahip değil, hatta Pixar filmlerinin en iyileri arasında yer almayabilir ama kesinlikle en samimi ve en eğlencelilerinden biri. İlerleyen zamanlarda cesaret verici en iyi filmler, yaz mevsiminde geçen en iyi filmler ya da büyüme hikayesi barındıran en etkileyici filmler listelerinde Luca’yı görürsek şaşırmamalıyız. Son olarak: Fellini’ye sevgilerle…