Hayaletler ve gerçekler…
Yazar: Banu BozdemirAzra Deniz Okyay, Hayaletler’de Yeni Türkiye’nin sakilliğini sakil, bir yandan da umarsız bir tonda anlatıyor. Aslında filmi güzel bir kaos anlatısıyla açıyor; elektriklerin kesildiği bir ortamda, kaosa giden yolları sonrasında tıkadığı gibi, bütüne ait bir hikayeyi de kentsel dönüşüme uğramış bir mahallenin kahramanları içinde görünür kılmaya çalışıyor.
Bunun için seçtiği karakterler toplumsal olarak kaybeden, direnen, ezilen bir kesimin temsiliyetini üstleniyor. Didem, İffet, Ela ve Raşit… Didem dans ederek var olmanın peşinde, İffet hapishanedeki oğlu için gözünü karartan bir anne, mahallenin her şeyini kayıt altına alan sevgi dolu Ela, ablası ve kentsel dönüşümü kendi lehine çeviren, bir yandan da mahalleliyi koruyup kolluyormuş izlemini veren Raşit. Filmde üç doğru bir yanlışı götürüyor, Raşit bir nevi kurnazlığının kurbanı oluveriyor.
Filmi çoğu kez bir belgesel algısıyla izlediğimi söyleyebilirim. ‘Yeni Türkiye’ vurgusunun görsel ve sözel olarak sürekli öne çekilmesi; Okyay’ın ve çoğunluğun yaşadığımız ve baskılandığımız değişime tepkisi gibi algılansa da, film içinde bir tür sayıklama etkisi yaratıyor. Filmde iyiler ve kötüler ayrımı ve her iyinin karşılık geldiği bir kötü var ya da tam tersi kötünün karşılık geldiği bir iyi. Bu da yıllar içinde birbirine diş bileyen iki kesimin karşıya karşıya geldiği alanların üzerine basa basa geçiyor adeta.
Okyay’ın filminde hikayeden çok, hikayeye uzanan yollar daha çok dikkat çekici. Mültecilere yönelik olumsuz tavırlar, kadınlara uygulanan baskı, kadın cinayetleri gibi olayların nabzını tutması filmin cesur tavrını gösterse de, seyirciye bildik konuları bildik bir altyapıyla sunarak konuyu yayması, seyirciyi çoğu zaman aşağıya çekiyor. Yani filmde bir nevi yeraltı dünyası yaratıyor, her şeyin yasaklı olduğu, her şeye rağmen var olmayı başaran insanlar ülkesinde yaşam bu şekilde dönüyor, döngü bu şekilde devam ediyor tavrı çok gözümüze sokuluyor. Hikayeden çok hikayenin oluşması için süpürülüp, bir araya getirilen parçalar daha fazla anlam katıyor filme.
Filmin görüntü yönetimi ve kurgusu gayet başarılı. Kurgunun zamansız ve mekansız tavrı, görüntü yönetmeninin görsel gücüyle birleşince ortaya ilgisiz kalınamayacak, ama bir yandan da izlerken yönetmenin tavrının zaman zaman aralarda ezildiği, yani yarattığı atmosferin dünyasını ve dokusunu seyirciye geçirmek de zorlandığı bir filmin içinde gibi hissediyoruz. Filmin söylemi, inşa ettiği dünyanın içini doldurmak da zorlanıyor, seyirciyi itekleyecek bir güç yaratamıyor. Ama yine de filmden düşmeden izlemeyi başarıyorsunuz!
Banu Bozdemir