Bataklık Çiçeği
Yazar: Banu BozdemirWhere The Crawdads Sing / Kya’nın Şarkı Söylediği Yer, çok satanlar listesinden sinemaya uyarlanan bir film. Çok beğenilen bir romanı filme çekmek gerçekten de zorlu bir iş ve filmler, roman kadar okuyucuyu etkilemez… Delia Owens tarafından kaleme alınan kitap için yapılan yorumlar gerçekten de olumlu ve 2018’de yayınlanan kitabın satışı 12 milyonu aşmış.
1960’larda Kuzey Carolina sahillerinde geçen hikayede terk edilmiş bir kız çocuğunun kendi kendini yetiştirmesine tanıklık ediyoruz. Belki romanda daha anlamlı bir sebeple anlatılmıştır ama baba şiddeti nedeniyle evi teker teker terk eden aile bireylerinin bir tanesinin de Kya’yı yanında götürmek neden aklına gelmedi diye sormadan edemedim. En son babasının da terk edip gittiği küçük kız, başta insanların değil, doğanın yasalarıyla, bataklığın florasında büyüyor. Ama filmde onca trajediyi olumlamak, Hollywoodvari bir havaya sokmak ve pastel renklerle bir orman perisi oluşturma dokunuşları yer alıyor daha çok.
Oysa bataklığın dibe çeken, yok eden saklayan bir yanı vardır ve film bunu açılış cümlelerinden biri olarak kullanıyor. Bir bataklık ölüm hakkında her şeyi bilir ve onu kesinlikle günah ve trajedi olarak tanımlamaz diyor. Bakınız: Filmin sonu…
Kya’nın toplum tarafından orman içindeki o eve itilişi çok yüzeysel bir iki sahneyle geçiştiriliyor, dükkan sahibi siyahi çiftin konumlandırılışı bile Kya’dan daha az trajik. Oysa 1960’lı yıllardan bahsediyoruz ve siyahi çiftin ırkçılıktan ve ayrımcılıktan nasibini almayıp, dışlanan tek kişiyi Kya ilan etmesi gerçekten de fazla iyimser duruyor. Herkesin mesafesini anlamak güç, ne bileyim en azından bir kere okula gitmişti, oradaki öğretmen gelebilirdi sosyal sorumluluk gereği. O da olmuyor. Kya bütün kasabanın gözleri önünde diyemeyeceğim, saklı, görünmez bir biçimde otodidakt olarak büyüyor. Bir nevi doğuştan ressam, sezgileriyle doğaya yakın, meraklı, güzel, genç ve belki de günahkar bir kadın ve bir anlamda bataklığın koruması altında!
Film kırsalı, yoksulluğu, Kya’nın yaşamını doğaya dönüş fırsatı olarak yorumluyor bir nevi, doğayla bağlantı kurma aracı gibi. Onu zorluk derecesi olarak midye toplarken görüyoruz, onun dışında yaşadığı doğanın içerisinde kuşların seslerini duyarak, düşen tüylerinin peşine düşerek, onların göç yollarını takip ederek, bataklıkta dolaşarak, bir anlamda yalnızlığını kutsayarak büyüyor ve bütün bunların sebebi, yaşıtlarının onu küçümsemesi ki, ortaya harika, fantastik bir genç kadın çıkıyor. Kıyafetlerinin dizaynı bile bu marjinal hayatın uzantısına uyumlu, paspal değil, gayet kasabalı!
Kitap ya da film; Kya’yı tamamen kendi kaderine terk etmiyor. Ona bir iyi, bir de kötü erkek örneği sunuyor ki, Kya böylece bir anda hayat diplomasını tamamlamış oluyor. Filme feminist bir cepheden bakmak değil ama hayatına giren iki adamın duygusunun peşinden gitmesi ve yerleşik hayatını daha da yerleşik kılması pek anlamlı gelmiyor. Bir de cinayet meselesi var ki, Kya’nın dramatik hayat yapısı burada da işe yarıyor. Mahkeme sahnelerinden Kya’nın hayatına açılım yapan film, seyirciyi sıkıcı mahkeme sahnelerinden orman hayatına uçurmayı hedeflemiş. Öyle bir tezatlık yani.
Çocukluk aşkı, ona okuma yazma öğreten, cinsellikle tanıştıran, tüy arkadaşı Tate’in gidişi, kötü, şımarık, yalancı, kaba Chase’in gelişi ve hayatında tekrar saklanan, görünmez olmayı isteyen Kya’nın korkuları arasında bir cinayetin izini sürme dengesine giriyoruz biz de. Kya kasabalının gözünde bir numaralı zanlı ama hem avukat, hem de film bu cılız, masum, sosyal olarak dışlanmış kızın katil olamayacağına dair bize telkin ve doneler sunma derdinde sürekli…
Daisy Edgar-Jones, Kya’ya uyumlu olmuş, hatta çocukluğunu oynayan Jojo Regina da karaktere uyumlu. Olivia Newman filme duygusal dozu yüksek sahneler koymak için çabalamış gibi. Özellikle Tate ile aralarında gelişen sahneler için özel olarak çalışmış gibi Newman. Bir yaprak kasırgası ve kuş sürüsünün dansına dikkat!
Hikaye her ne kadar bir cinayet hikayesinin arka planı gibi anlatılsa da, aslında Kya’nın bataklık çiçeği hayatına bir güzelleme gibi. Keyif alınacak anları da, bir o kadar da anlamlandıramayıp kızılacak şey de var. Yine de bu peri masalındaki yetim prensesin öyküsü izlenesi…
twitter.com/banubozdemir