<b>K-19</b>: Bigelow Formunda!
Yazar: Anıl Ergin90'lı yılların başında Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra pek çok şey değişti gerçekten. Ön görüldüğü gibi dünyaya barış hakim olmadı ama saflar değişti, dengeler değişti, dahası Hollywood değişmek durumunda kaldı.
1980'li yıllar boyunca soğuk savaş psikolojisi nedeniyle milliyetçilik gazı veren kahramanlık filmleri gözden düştü. Daha yaratıcı, eleştirel filmler gösterime girmeye başladı. Kas yığınları değil, sorunlara akılcı problemler getirebilen sade kişilikler kahraman olarak perdede gözükmeye başladı. Milliyetçilik kavramı geriye atıldı. Yapılan filmlerin alt metinlerine yine muhafazakarlık ve milliyetcilik hakim oldu ama bilinçli seyircileri rahatsız edecek düzeyde olmadı bu durum.
Fakat yine de soğuk savaş dönemine ait bazı tatlar sinema ve edebiyat severlerin damağında kaldı. IRA ile ilgili hikayeler ağırlık kazandı, İslamcı terör örgütlerinin faaliyetleri de çeşitli hikayelere konu oldu ama hiç biri dünya üzerindeki iki super gücün çekişmesinden doğan öykülerin yerini tutamadı.
Soğuk savaş dönemine ait öykülere olan özlemimizi gideren K 19 geçen sene vizyona girdi. Ülkemiz seyircisi ile ise ancak geçen hafta buluştu. Harrison Ford ve Liam Neeson'un başrollerini paylaştığı, Kathryn Bigelow'un yönettiği K 19'da olaylar soğuk savaşın en soğuk döneminde, 60'lı yıllarda bir Rus denizaltısında geçiyor. Sovyet donanmasının gururu olan K 19 isimli denizaltıda, iki subay arasındaki çekişme ve bu arada meydana gelen teknik bir aksaklık sonucu nükleer savaşa ramak kalınması ekseninde gelişiyor olaylar.
Harrison Ford ve Liam Neeson'ın oyunculukları üzerine konuşmanın pek bir anlamı yok. Bugüne kadar nasıl biliyorsanız, öyleler. Genelde iki çok iyi oyuncu bir arada oynadıklarında bir uyumsuzluk söz konusu olabiliyor. Fakat K 19'da her iki oyuncu da birbirini çok iyi tamamlamış. Ford genelde alışık olduğumuz o hafif alaycı tavrından farklı bir oyunculuk sergiliyor. Devletine ve donanmaya sıkı bağlılık gösteren bir subayı canlandıran Ford, Robert Zemeckis'in Gizli Gerçek filminde sinyalini verdiği acımasız karakteri başarıyla oynuyor. Öyle ki karşınızda Indiana Jones'u oynayan oyuncu değil gerçek bir Sovyet subayı olduğunu düşünüyorsunuz
Diğer oyuncular çok tanıdık oyuncular değil. Fakat bazı sahnelerde o kadar başarılı performanslar çıkartıyorlar ki, koltuğunuza çivileniyorsunuz. Askeri okuldan mezun ve ilk görevi K 19 olan genç bir teğmen karakteri var. Dikkat edilmesi gereken bir oyuncu.
Aslında her bir oyuncunun başarılarını sayabiliriz burada. Fakat daha kısa bir yoldan bu kadar başarılı bir filmin ortaya çıkmasını sağlayan kişiden de söz edebiliriz.
En son 2000 yapımı The Weight of Water ile karşımıza çıkan ve açıkcası (olumsuz anlamda) bizleri şaşırtan Kathyrn Bigelow, K 19'un başarılı olmasında en önemli etken. Bir denizaltının izbe hücrelerinden oluşan mekanlar, tamamı erkek olan bir oyuncu kadrosu ve bir çok sinema seyircisi için demode olabilecek, gerçek hayatta alınmış bir öyküyle çok başarılı bir film çıkartmış yönetmen. Ayrıca Amerikalılar tarafından filme alınmış bu Rus hikayesinin içine kapitalizm propagandası katmak gibi ucuzluklara da gidilmemiş. Herhangi bir yöne gitmeden öyküyü anlatmış Bigelow. Daha önce Tuhaf Günler, Blue Steel ve Kırılma Noktası gibi farklı filmlerle kendini ispatlamış olan yönetmen, son filminde çıtayı iyice yükseltiyor
Bazı durumlarda hakkında konuşmanın anlamsız olduğu filmlerden K 19. Yurt dışında pek ilgi görmemiş olması sizi aldatmasın. Eğer televizyonda değil sadece sinemada alınan tadı özlüyorsanız bu filme gidin