Senaryosunu da yazan ve bugüne kadar da İspanyolca dışındaki herhangi bir dilde uzun metrajlı sinema filmi çekmemiş olan Pedro Almodóvar'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Madres paralelas / Parallel Mothers":
Tarihi ile cüretkar bir cesaretle yüzleşerek yaşanmış tüm toplumsal acıları, öğrenilmesi gereken ibretlik bir ders mahiyetinde, gelecek nesillere de aktararak, yeniden tekerrür etmesinin önüne geçmek amacıyla, işlenen cinayetlerle net bir biçimde "hesaplaşmak" yerine; aynen 1978 Malatya, 1978 Maraş, 1980 Çorum ve 1993 Sivas Katliamları gibi insanlık suçlarının failleriyle el sıkışarak "helalleşmek" zırvalığı ile bunları büsbütün "meşrulaştırma" adımları atan, "omurgasız liberal yumuşakçaların" ipliklerinin pazara çıkartıldığı muhteşem bir drama olarak geliyor karşımıza...
6 - 7 Eylül 1955 tarihlerinde İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa karşı gerçekleştirilen organize ırkçı saldırılardan ve bir tek Hrant Dink örneğini esas alarak dahi yıllar içinde gerçekleştirilen zulümlerden hiç söz etmiyoruz bile...
Gelin isterseniz; henüz yirmi yedi yaşındayken aşırı dozdan hayatını kaybeden Amerikalı rock şarkıcısı Janis Joplin'e de (1943 - 70) "Summertime" isimli şarkısı ve başroldeki Penélope Cruz'un canlandırdığı Janis karakteri ile saygı duruşunda bulunulan, iki kategoride Academy Ödüllerine aday olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
Madrid 2016 - Kış...
Ünlü adli antropolog Arturo'nun (Israel Elejalde) fotoğraf çekimlerini yapan Janis ona; üyesi olduğu vakfın, büyük büyük büyükbabasının ve köydeki diğer dokuz kişinin İspanya İç Savaşı sırasında "faşist Falanjist" çetelerce öldürülerek gömüldüğü, kendi köyündeki toplu mezarın kazılmasına yardım edip edemeyeceğini sorar...
Arturo'nun yanıtı ise, "Vakfın onayına sunar ve süreci de takip ederim" biçimindedir...
Buna müteşekkir olan otuz dokuz - kırk yaşlarındaki Janis, küçük bir kaçamak yaparak; yarım günlüğüne birlikte olduğu Arturo'dan hamile kalır...
Fakat kemoterapi tedavisi görmekte olan kanser hastası karısını terk edemeyen Arturo; bundan haberdar olmasına rağmen sevgilisi Janis'i, o haliyle bir başına bırakır...
Janis'in, doğum yapacağı hastanedeki oda arkadaşı; yine kendisi gibi bekar bir anne adayı Ana (Milena Smit) olup o da, aynen Janis misali kazaen hamile kalmıştır...
Bu iki kadın arasındaki tek ciddi fark, Janis'in mutlu Ana'nınsa üzgün olmasıdır...
Neyse...
Ana'nın annesi Teresa (Aitana Sánchez-Gijón) ile Janis'in çocukluğundan bu yana en yakın arkadaşı olan Elena (Rossy de Palma), doğum öncesinde gelen ilk konuklardır...
Derken...
Birer kızları olan Janis ile Ana, taburcu olmadan önce birbirlerine telefon numaralarını verir ardından da kendi yollarına giderler...
Janis'in evinde, ütüleri yapıp yemekleri pişirerek sağı solu derleyip toplayan yardımcısı Dolores (Carmen Flores) ile kızı Cecilia'nın gece bakıcılığını üstlenen Deborah (Alice Davies) bulunurken annesi ile yaşayan Ana, çocuğuna bizzat kendisi bakmaktadır...
Bu arada Ana'nın kırk yedi yaşındaki kariyer düşkünü tiyatro oyuncusu annesi Teresa, sahnelenecek olan; Federico Garcia Lorca'nın "Doña Rosita la soltera o El lenguaje de las flores / Kız Kurusu Dona Rosita ya da Çiçeklerin Dili" (1934) isimli üç perdelik oyunundaki Doña Rosita rolünü kapmıştır...
Ancak oyun Madrid'te değil de birkaç aylığına İspanya'nın başka şehirlerinde oynanacak ve Teresa'da Ana'yı tek başına bırakmak zorunda kalacaktır...
Bunun üzerine henüz on sekiz yaşında bile olmayan Ana annesinden, evdeki yardımcıları Clarissa'nın kuzenini kızı Anita'ya dadı olarak tutmasını ister...
Ama Teresa'nın niyeti kızını, Granada'da yaşayan; Ana'nın babası ve boşandığı kocası olan Alex'in (seslendiren Pedro Casablanc) yanına göndermektir...
Bu arada yolu bir kez daha Madrid'e düşen Arturo, Janis'i telefonla arayarak hem kendisini hem de kızı Cecilia'yı görmek istediğini belirtir...
Ve...
Görür de...
Ancak Cecilia'nın kendisiyle hiçbir benzerliğinin bulunmadığını fark eden Arturo, ertesi gün kaldığı otelde ziyaretine gelen Janis'e; onun kendi kızı olduğuna inanmadığını ve babalık testi yaptırmak istediği söyler...
Elbette Aturo'nun bu talebini geri çeviren Janis, sinirlenmiş bir halde oteli terk eder...
İşin daha da kötüsü, bir kaç gün sonra bir araya geldiklerinde; arkadaşı Elena'nın da Janis'e, Cecilia'nın kendisine hiç benzemediğini ifade edecek olmasıdır...
Kafası iyice karışan Janis, ne kendisine ne de Arturo'ya benzemeyen Cecilia için DNA testi yaptırmaya karar verir...
Sonuç:
"Janis, %100 lük bir kesinlikle Cecilia'nın biyolojik annesi değildir..."
Paniğe kapılan Janis sırasıyla; avukatı Mauricio Mendez, Arturo ve Ana'yı arasa da hiçbirine ulaşamaz...
İlk geri dönüş yapan Arturo olsa da Janis ona, telefonunun çantasındayken kendiliğinden çaldığı ve çok meşgul olduğu gerekçesiyle lafı pek de uzatmaz...
Zira testin sonucunu, kimseyle paylaşmaya niyeti yoktur Janis'in...
Bir sonraki gün de, telefon numarasını değiştirmesinin yanı sıra sözünü dinlemediği için bir türlü ısınamadığı İrlandalı bebek bakıcısını kovar...
Zaten çocuklara kreş olarak işlettiği kendi evinde bakan yeni bir dadı da (Ainhoa Santamaría) tutmuş ve bu durumun yarattığı rahatlık ile çalışmaya da başlamıştır Janis...
Sabahları işe giderken, kahvesini içmek üzere uğradığı evinin altındaki kafe - bar da Janis, bir haftadır garson olarak çalışıp patronun evinde kalmakta olan Ana'ya rastlar ve akşama onu evine davet eder...
Böylelikle de Ana'nın bebeği Anita'nın öldüğünü öğrenir...
Giydiği, "We should all be feminists / Hepimiz feminist olmalıyız" yazılı tişört ile Janis, patatesli tortilla pişirirken bir kez daha kendisini görmeye gelen Ana'ya, kocasının sağlığı iyice bozulan Dolores'in yerine yatılı olarak evinde çalışmasını önerir...
Yapacağı iş, sadece eve ve Cecilia'ya sahip çıkmakla beraber Cecilia'yı kreşe bırakıp kreşten almak olacaktır...
Yalnız nereden estiyse Janis'in aklına, Cecilia ile Ana arasında da bir DNA testi yaptırmak gelir...
Dakika 60...
Geride sizleri, büyük sinema ustası Almodóvar'ın' cinsel tercihinin izleri eşliğinde, Eduardo Galeano'nun:
"Sessiz bir tarih yoktur... Onu ne kadar yaksalar da, ne kadar ezseler de, ne kadar tahrif etseler de, insanlık tarihi sessiz kalmayı reddeder..." diyen sözleriyle nihayetlenen; ilk 60 dakikadan büsbütün farklı, "ters köşe" sürprizlere de sahip olan 63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,