Senaryosunu, Japon edebiyatçı Kōtarō Isaka'nın " マリアビートル / Maria Beetle" (2010) isimli "kara mizah (dark comedy)" tarzdaki gerilim konulu romanından uyarlayarak Zak Olkewicz'in yazdığı ve David Leitch'in de yönetmen koltuğunda oturduğu "Bullet Train"; gizem ve gerilim sosuna bulanmış bir aksiyon komedi olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 85.9 milyon dolarlık bir bütçeyle, üst seviyedeki yeşil perde, görsel efekt ve makyaj teknolojilerinin yanı sıra, özellikle de zorluk derecesi yüksek sahnelerinde koordinatörlüklerini Arturo Dickey, Kirk A. Jenkins ve Greg Rementer'ın üstlendikleri; dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen ve brüt 230.3 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Eski KGB ajanlarından yeni nesil bir Rus oligarkın (Michael Shannon) liderliğini yaptığı "the White Death / Beyaz Ölüm" örgütünün Japon üyesi "Yuichi Kimura - the Father / Baba" (Andrew Koji) ve torunu için sitemkar bir biçimde ondan hesap soran, Yakuza kökenli büyükbaba "Yoshi Sudarso - the Elder / Yaşlı" (Hiroyuki Sanada); kimliği bilinmeyen bir saldırganca çatıdan itilmek suretiyle beton zemine düşürülerek yaralanmasına sebep olunan küçük Wataru'nun (Kevin Akiyoshi Ching), hastanedeki yatağının baş ucundadırlar...
Baba; evladına yönelik bu ölümcül girişimin hesabını sorup, intikamını kesinlikle almalıdır...
***
- Tokyo -
Yaşadığı psikolojik rehabilitasyon sürecini tamamlar tamamlamaz, bir diğer profesyonel Carver'ın (Ryan Reynolds) yerine daha düşük bir ücretle kendisine teklif edilen yeni işi vakit geçirmeksizin hızlıca kabul eden "Ladybug / Uğurböceği" (Brad Pitt) kod adlı, deneyimli ama bir o kadar da şanssız ve sakar olan paralı Amerikan askerinin telefonu; müşterileri hesabına kendisiyle iletişim kuran Maria Beetle'ce (Sandra Bullock) çaldırılmaktadır...
Yaptığı görüşme esnasında, kulağına götürmüş olduğu telefonla sakin sakin konuşarak kentin merkez tren istasyonuna doğru ilerleyen Uğurböceği 'ne; dalgın ve düşünceli olduğu her halinden belli olan Baba, bir omuz darbesiyle çarpıverir...
Bu çarpışma sırasında, Uğurböceği'nin cebindeki kırmızı anahtar ile üzerinde ait olduğu 523 no.lu dolaba ilişkin bir not bulunduğunu tahmin ettiğimiz bir kağıt parçası da yere düşer...
***
Neyse ki...
Yine de Uğurböceği, Maria'nın yardımıyla dolabı açarak sipariş ettiği malzemeyi alarak cebine koyabilecektir...
Ancak Maria'nın ısrarına karşın silahı reddedecek kadar ihmalkar da davranabilecektir...
***
Derken...
Hem Baba hem de Uğurböceği, onu ekonomi altısı da birinci sınıf olmak üzere on altı vagonlu aynı trene biniverirler...
Tesadüfe bakın ki; Beyaz Ölüm 'ün oğlunu "the Son" (Logan Lerman) korumakla vazifelendirilen ve geride tam on yedi leşleri de bulunan İngiliz suikastçi biraderler "Tangerine / Mandalina" (Aaron Taylor-Johnson) ile eli biraz da uzun olan "Lemon / Limon" da (Brian Tyree Henry), aynı trenin yolcuları arasındadırlar...
***
Bu arada, Maria ile yapmaya devam ettiği telefon görüşmesi sayesinde Uğurböceği'nin; tutacağında tren çıkartması bulunan, içi para dolu bir evrak çantasını çalmakla görevlendirildiğini de öğreniriz...
Ki, söz konusu bu çantanın sahipleri; ekonomi sınıfı vagonların birinde yolculuk yapmaktadırlar...
***
Vagonlardan birisinin kapısını açan Baba'nın bir elinde, "Onu ben ittim. Birinci sınıf, koltuk B4." yazan bir not; diğerinde de, bir silah bulunmaktadır...
Ama masum bir kız öğrenciymişçesine davranarak rakiplerini kolayca aldatabilen, genç İngiliz paralı askeri "Prince / Prens" (Joey King) tarafından gafil avlanan; yine de Baba'nın bizzat kendisi olur...
***
Yeri gelmişken...
Uğuböceği'nin, aranan çantayı bulduğunu ve ilk durakta inmeye hazırlandığını da belirtmiş olalım...
Ve...
"Spoilere" yol açmamak amacıyla kısa keserek anlatımımızı nihayetlendirmeden de:
"Peki içi para dolu bu çanta, kimin?" diye sorarak da yorumumuza son noktayı koyalım...
Dakika 17...
Geride, ellerinizdeki mısır patlaklarıyla koltuklarınıza kurulduğunuzda sizleri; gırgır şamata dolu bir hareketliliğin hız kesmeden devam ettiği ve aralarında yıllar öncesinde Bee Gees, Bonnie Tyler ve Engelbert Humperdinck gibi pop yıldızlarının seslendirdiği "Stayin' Alive", "Holding out for a Hero" ve "I'm Forever Blowing Bubbles" gibi klasiklerin yer aldığı müzikleriyle de kulaklarınızın pasını silen, 110 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,