Yaşanmış gerçek bir trajedinin, "masalsı (fictional)" tarzdaki öyküsünün anlatıldığı senaryosunu, Steven Knight'ın kaleme aldığı "Spencer"; yönetmen koltuğunda oturan Şilili sinemacı Pablo Larrain farkıyla kurgulanmış, (pek çok sinemasever ve eleştirmenin sandığının aksine) gerçeklere birebir sadık kalınan "müdahalesiz" bir biyografi olarak değil de, daha çok "mesela" denilen dokundurmaların sıklıkla kullanıldığı, "ezber bozan" bir psikolojik drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz; çekimleri; 18 milyon dolarlık, benzeri Hollywood prodüksiyonlarının gerisine düşen bir bütçe ile Schlosshotel Kronberg, Schloss Marquardt ve Nordkirchen Kalesi gibi "beton ekonomisine tapınma" adeti bulunmayan, kent kültürüne sahip "yerleşik" uluslarca koruma altına alınan tarihi mekanların kullanıldığı Almanya'da yapılan ve adını Galler Prensesi Diana'nın bekarlık soyadından esinlenen filmimize biraz daha yakından bakalım...
1990 yılının Yılbaşı Arifesi...
1847'de, sırf eğlence olsun diye Prens Albert'ın başlattığı bir geleneğe göre, soğuktan buz kesmiş odalarını, yeni nesil kalorifer sistemleri ile ısıtmak yerine battaniye altında, tir tir titrenilen Kraliçe II. Elizabeth'in (Stella Gonet) Norfolk'daki Sandringham Evindeki, üç gün sürecek olan yemek öncesinde kraliyet ailesinin tamamı, Binbaşı Alistar Gregory (Timothy Spall) tarafından kantara oturtularak tartılmaktadır...
Amaç yiyip içmek ve eğlenmek dışında hiçbir aktiviteye yer verilmeyen bu üç günlük süre içinde alınan fazla kilonun belirlenmesi, böylelikle de bir anlamda bu "soylu aptallığa", oldukça garip bir meşruiyet kazandırılmasıdır...
Bir bilgi notu olarak, Kraliçesin özel yardımcılarından olan bu Binbaşının asıl görevinin, ne zaman nasıl davranacağı bilinemeyen Prenses Diana'yı (Kristen Stewart), basının kameralarından korumak ve örneğin, odasının perdeleri açıkken giyinip soyunmaması hususunda uyarmak olduğunu belirtmiş olalım...
Ki, kocası Galler Prensi Charles (Jack Farthing) bu işi daha sonraki gün, aynı odanın perdelerini, bir daha açılamayacak şekilde diktirmeye kadar da götürecektir...
Hani neredeyse Diana, "Kiz Kulesine" kapatılarak herkesten tecrit edilmeye uğraşılan bir Bizans prensesi muamelesi görmektedir...
Bu türden saray gelenek ve kısıtlamaları ile arası pek hoş olmayan Diana'na için tek olumlu haber; kıyafetlerinin, yakından tanıyıp sevdiği ve içini de dökebildiği yardıcılarından Maggie (Sally Hawkins) tarafından hazırlanmış ve de giydirilecek olmasıdır...
Elbette sımsıkı sarıldığı oğulları William (Jack Nielen) ile Harry'i de (Freddie Spry) atlamayalım...
Ancak başta Kraliçe ve kocası Charles olmak üzere saraydaki hemen herkesin gözleri, yapayalnız kalmış olan Diana'nın üzerinde olup bizzat Binbaşının, yatağının baş ucuna, Phillip W. Margate'in yazdığı "Anne Boleyn, Life and Death of a Martyr" isimli kitabı bırakmasının yanı sıra aralarında geçen bir sohbet esnasında Diana'yı, arkadaşlarının birinden duyduğu bir anekdot aracılığı ile bir türlü zapturapt altına alınamayan "vahşi bir at"a benzetir...
Yeri gelmişken; güneşin batmadığı imparatorluk da 45 yıl boyunca hüküm süren I. Elizabeth'in annesi de olan Anne Boleyn'in (Amy Manson), (Paris'teki "karanlık" bir tünel de olmasa da) Jane Seymour'a aşık olan kocası Kral XIII. Henry tarafından, zina suçlaması ile Londra Kulesinde kafası kestirilerek infaz ettirilen önemli şahsiyetlerden biri olduğunu da belirtmiş olalım...
Yılbaşı Günü...
Diana için sabahın ilk sürprizi, Charles'ın talimatı ile Binbaşı Gregory'nin, Diana ile iyi anlaşan Maggie'yi Londra'ya geri göndermesidir...
Ancak Diana, Maggie konusunda ısrarcı olup bu talebini onun yerine gönderilen ve odasındaki bütün perdeleri sıkı sıkıya kapatan Angela (Laura Benson) aracılığı ile Binbaşıya, daha doğrusu toplumdaki yerleşik kanıların zıddına zamparalık yaptığına inandığı kocasına iletir...
Ardından sırada, kraliyetin aile fotoğrafının çekilmesi, birlikte yapılan kahvaltı ve Aziz Mary Magdalene Kilisesindeki sabah ayini bulunmaktadır...
Kocası Charles ile de arası yeterince limoni olan ve ilişkileri artık tamamen kopma noktasına gelen Diana ile İngiliz para birim Pound üzerinde kendi resmi bulunan Kraliçe arasında, medyatik olmak ve kendini halka sevdirmek hususunda öylesine iğneleyici bir konuşma geçer ki, o bölümü kesinlikle ıskalamamanızı tavsiye ederiz...
Dakika 63...
Geride sizleri; Diana'nın içine düştüğü kabus benzeri yalnızlığın, bilinen ezberlerin tersine, bambaşka bir bakış açısı ile gözler önüne serildiği, 54 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Sonuç olarak; Jonny Greenwood'un yazdığı, filmin tamamına yayılan orijinal müzikler ile hikayeye son noktayı koyan, hatta damgasını vuran Mike + Mechanics'in aynı isimli efsanevi albümünde (1985) yer alan "All I Need Is A Miracle / Tüm Gereksinimim Bir Mucize"nin de senkronize bir uyum için de Larrain'in kurgusuna eşlik ettikleri bu filmi kaçırmamanızı öneriyoruz...
Zira, kanlı Pinochet faşizminin gayet net bir biçimde resmedildiği "Post Mortem" (2010), "No" (2012) ve "Neruda"dan (2016) oluşan "Şili Üçlemesi"nin mimarı da olan favori yönetmenlerimizden Pablo Larrain'in şanına yaraşan sıra dışı bir ürün çıkmış ortaya...
Keyifli seyirler,