“Archive”, senaryosunu da yazan Gavin Rothery’nin yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Filmde, kısaca özetleyecek olursak, talihsiz bir trafik kazasında, karısı Jules Almore’u (Stacy Martin) kaybeden George Almore’un (Theo James), onu insan benzeri yapay zekâlı bir robotun içinde yeniden dünyaya getirme çabalarının zorlu öyküsü anlatılmaktadır…
Peki, George bunda başarılı olabiliyor mu?
Elbette, bilinen tarzımız gereği bu soruyu yanıtlamayacağımız son derece açık…
Ama Rothery’nin; insanın “kıskançlıktan”, durduk yere yalan söylemesinin ve hasım olarak gördüğü bir başkasına zarara vermeye çalışmasının yanı sıra, kendini büsbütün çaresiz hissettiği bir anda, intihar dahi edebileceğine dair verdiği “insani zaaflara” ilişkin son derece çarpıcı örnekler, “cuk” diye oturmuş…
Ki, zaten asıl ana tema da, “robot” değil çok karmaşık bir duygusal yapıya sahip olan “insanın” bizzat kendisidir filmde…
Tabii, anlayana…
Bize göre burada hatalı olan tek şey, (Rothery’nin kafasındakileri bilmiyoruz ancak istenmeden gerçekleştiğini düşünmek istediğimiz) itici gelen bu “insani zaafların”, yalnızca kadınlarda bulunabileceği hususunda yaratılmış olan yanlış “algı”…
Zira sadece birbirlerini değil (onların “insani” mükemmeliyete ulaşılmaya çalışılan prototipleri üzerinden) Jules’u da kıskanan, 5 – 6 yaşlarındaki J1, 15 – 16 yaşlarındaki J2 ve erişkin olan J3 isimli robotların üçü de nihayetinde “kadın”…
O nedenle, küçük bir not olarak, bu yanlış anlaşılmayı da biz düzeltmiş olalım…
Hele de, kıskançlık sebebiyle işlenen “kadın cinayetlerinin”, önlem almak yerine artık neredeyse kanıksanmış günlük vakalardan biri halini aldığı ve durup dururken “İstanbul Sözleşmesi” nin de sorgulandığı bir ülkede yaşıyorsak…
Emin olun, yönetmen erkek değil de, kadın dahi olsaydı, erkek egemen bir dünyada yaşadığımız (ve sinema pazarı da bunu böyle istediği) için karakterlerin cinsiyetleri arasında herhangi bir yer değiştirme de olmayacaktı…
Çekimleri Macaristan’da gerçekleştirilen filmde, Atomic Arts ve LipSync VFX teknisyenlerinin sağladıkları görsel efekt desteği oldukça başarılı…
Theo James ve Stacy Martin’de kusursuz oynamışlar…
Üstelik favori yönetmenlerimizden Ben Wheatley’in filmlerinden tanıdığımız görüntü yönetmeni Laurie Rose’un kamerası ile tespit ettiği sahneler de enfes olunca, Alex Garland’ın “Ex Machina” sı (2014) lezzetinde bir iş çıkmış ortaya…
Hani, 9 Temmuz 2020 tarihli yorumunda Film Threat’dan Enrique Acosta gibi “Archive”ı, “HAL 9000” anımsatması ile konsept olarak büyük usta Stanley Kubrick’in “2001: A Space Odyssey” yine (1968) benzetenler de mevcut…
Fakat biz, bu konuya hiç girmeyeceğiz…
Bitirmeden değineceğimiz son husus, bu bağımsız filmin, yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle çekilmiş Hollywood bilim kurguları ile karşılaştırılıp, ergensi bir tavırla, “Hiç aksiyon da yoktu be baba” denilerek eleştirilmemesi biçiminde olacak…
Çünkü bu, hem herhangi bir mecradaki tek bir tanıtım fragmanında, kendini asla bir “aksiyon” olarak lanse etmeyen filmin kendisine ve hem de henüz bu filmi izlememiş olan sinemaseverlere yapılabilecek en büyük haksızlık ve kötülüklerden biri olacaktır…
Yani “takılmayın” diyoruz, bu türden mesnetsiz eleştirilere...
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, yapılacak olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 23 Temmuz 2020 günü saat 02.09’da yazılarak paylaşılmıştır...