Hesabım
    Emily
    Ortalama puan
    3,0
    1 Puanlama
    Emily hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.068 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    11 Haziran 2023 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da kaleme almasının yanı sıra, ilk uzun metrajlı sinema filmini de çekmekte olan Frances O'Connor'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Emily"...

    Anlatılanların çoğunun, tarihsel gerçekleri tamamen yansıtamıyor olması sebebiyle; Brontë ailesinin fertlerinin doğasını da doğru betimleyemeyen, "aksak" bir biyografik drama olarak geliyor karşımıza...

    Elbette...

    O'Connor'ın filminin yorumunun bağlamından kopmamak amacıyla da, işin tarihi doğrular ile yanlışlar kısmına hiç değinmeyeceğiz...

    ***

    Zira...

    Yeter ki, "İsteniliyor olsun..." denilerek...

    Meraklısının, kolaylıkla ulaşabileceği bildiğimiz bu ayrıntılara...

    ***

    Gelin isterseniz...

    Tarzımız gereği, 9 Eylül 2022 tarihindeki dünya prömiyeri; Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapılan bu bağımsız (indie) İngiliz filmine biraz daha yakından bakalım...

    ***

    Aniden fenalaşan Emily Jane Brontë'yi (Emma Mackey), kızkardeşleri Anne Brontë (Amelia Gething) ile Charlotte Brontë (Alexandra Dowling) odadaki kanepeye yatırır yatırmaz; babaları Patrick Brontë'yi de (Adrian Dunbar) haberdar etmek üzere Anne, bir koşu yanına gidiverirken...

    Yalnız kaldıklarında Charlotte, kendisinden iki yaş küçük olan Emily'e...

    Adi, çirkin ve kendinden başka kimseyi umursamayan bencil insanlarla dolu olduğunu düşündüğü İngiliz edebiyatının başyapıtlarından "Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights)" (1847) romanını nasıl yazdığını sorduğunda aldığı yanıt kısaca, "Aldım kalemi, kağıda döktüm..." şeklinde olur...

    ***

    Derken...

    Söz konusu romanın, henüz yazılmamış olduğu geçmiş günlere dönüldüğünde...

    Tepelikteki kırlarda tek başına uzanmış, kafasında yarattığı hayali kahramanla sohbet etmekte olan Emily; okulundan mezun olan ablası Charlotte'u geri getiren arabanın çıngırağının sesini duyar duymaz, sevinçle eve doğru seğirtiverir...

    Zaten...

    O yıllarda aralarından su sızmayan, üç kız kardeşin keyiflerine diyecek de yoktur...

    ***

    Neyse...

    Yaşamakta oldukları Yorksire'a bağlı Haworth kasabasındaki Anglikan kilisesinin dini lideri de olan babaları Patrick Brontë, o gün cemaatine; Oxford Üniversitesi mezunu yeni rahip yardımcısı William Weightman'ı (Oliver Jackson-Cohen) takdim ederek konuşma yapması için kürsüye davet eder...

    Yağmur öznelini içerik olarak alan vaazıyla, tüm cemaati büyülenmişçesine etkilemiş olan Weightman'ın duruşu; Brontë kardeşlerin de dikkatinden kaçmamıştır...

    ***

    Çok geçmez...

    Kızların, Kraliyet Sanat Akademisi'ne kabul edilmiş olan erkek kardeşleri Patrick Branwell Brontë (Fionn Whitehead) ile de tanışırız...

    ***

    İlerleyen günlerde...

    Gönlünü Weightman'a kaptırmış gibi duran...

    Ve...

    Sıklıkla göz göze gelerek bakıştığı Weightman'ı kafasına takmış olduğu için onun hakkında, Emily'nin kendisini uyardığı Charlotte; yıllar önce dul kalmış olan babasının da izniyle, okul arkadaşı Ellen Nussey'i (Sacha Parkinson) evlerine davet eder...

    ***

    Yeri gelmişken...

    Olayları farklı bir bakış açısıyla değerlendirerek sivri bir dille konuşmayı alışkanlık haline getirmiş olan Emily ile bu tavrı nedeniyle kışkırttığı Charlotte'un; eski günlerde de, sıklıkla tartıştıklarını belirtmiş olalım...

    ***

    Böyle olunca da...

    Emily, Charlotte, Anne, Emily, Branwell ve Weightman'dan oluşan altı genç, birlikte takılmaya başlarlar...

    ***

    Ama...

    Bir gece...

    Masanın etrafına toplanıp, sırayla suratlarına maske takmak ve bir başkası olunmak suretiyle oynadıkları bir oyun vardır ki; sıra oynamakta gönülsüz davranan Emily'e geldiğinde...

    Birden "hayaletli ev (haunted house)" konseptine bürünerek, diğer beş kişiyi de derinden etkileyen ortam sayesinde; Emily Brontë'nin edebi dehası ile depresyona bağlamış olduğu ruh hali, daha da bir berraklaşıyor gözlerimizde...

    ***

    Ardında da...

    Hayatta olmayan annelerine, teyzeleri Elizabeth Branwell (Gemma Jones) tarafından verildiği iddia edilen bir düğün hediyesi olan o maskeyi Emily; evlerinin bahçesine gömüverir...

    ***

    Fakat...

    Yalnızca maskeyi...

    Yoksa hayallerini, garipliklerini ve tutkularını değil...

    Dakika 30...

    "Uğultulu Tepeler"in yazım serüveni sürecinde, Emily Brontë'nin içinde esmekte olan fırtınaların damgasını vuracağı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ilgiyle izlemeyi sürdüreceklerini umduğumuz, 100 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzı dışındaki ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top