Folk Korkuya Kadın Rahip Etkisi…
Yazar: Gizem Şimşek KayaBirleşik Krallık ile İrlanda ortak yapımı olan Lord of Misrule, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Son Ayin filminin yönetmen koltuğunda; Stay Alive (2006), The Devil Inside (2012), Wer (2013), The Boy (2016), Brahms: The Boy II (2020), Orphan: First Kill (2022) gibi filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan William Brent Bell oturuyor. Senaryosunu Tom de Ville’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Simon Rowling üstlenmiş. Müzikleri Brett Detar tarafından tasarlanan filmin oyuncu kadrosunda ise Tuppence Middleton, Ralph Ineson, Matt Stokoe, Evie Templeton, Catriona Yuill, Rosalind March, Jane Wood, Anton Valensi, Alexa Goodall gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu kırsal bir kasaba olan Berrow'da yapılan Hasat Festivali döneminde yaşanan ürpertici olaylar oluşturuyor. Pagan kökenleri olan genç bir aile, köye rahip olarak atanan anneleri Rebecca'nın görevi için kasabaya taşınır. Her yıl düzenlenen festivalde kızları Grace’in bir anda ortadan kaybolmasıyla başlayan olaylar akıl almaz bir hale gelir. Polisin başlattığı soruşturma devam ederken, kasaba sakinlerinin de katıldığı arama kurtarma çalışmaları esnasında garip olaylar yaşanmaya başlar. Kayıp kızlarını bulmak isteyen aile, her geçen dakika Berrow kasabasının sahip olduğu karanlık sırlarla mücadele etmek zorunda kalacaktır.
Pagan kökenler, pagan inanışlar, kullanılan semboller gibi detaylarla folklorik bir korku filmi olan Lord of Misrule’un hem sinematografisi hem de mekân tasarımları oldukça gerçekçi ve başarılı. Ağaç dallarından yapılan pentagramlar, karakterlerin saçlarını kopararak bunlardan adaklar yaparak asmaları gibi detaylar tam bir pagan geleneğinin izlerini takip etmeye olanak sağlıyor. Film aynı zamanda bu pagan hikâyeyi ve ayini yansıtan The Gift of Hair, The Gift of Blood, The Gift of Fire, The Gift of Sun bölümlerine ayrılarak ilerliyor. Bu bağlamda bakıldığında hasat zamanı yapılan festivalin dört gününde geçmekte olan film, hem bir kaybolma hikâyesi anlatıyor hem de bilinmedik bir pagan inanışın da izini sürüyor.
Son dönemde şeytan çıkaran kadın rahibelerin filmleri dahi şaşırtıcı gelirken, kırsal bir yerdeki ücra bir kasabaya atanmış olan kadın bir rahibeyi izlemenin cazibesi de filme ayrı bir özellik katılıyor. Protestan inancında ve bazı mezheplerde kabul edilen kadın rahibenin bu bağlamda, Hıristiyanlığın pagan inanışla savaşını da içermesi bağlamında alt metinleri bulunan film, oyuncuların performanslarıyla da izleyicileri etkilemeyi başarıyor. Genellikle Avrupa’da paganizm ve kadının cadılık ilişkisi üzerinden ilerlenmesi tercih edilirken bu filmde kadının Hıristiyanlığın gücünü temsil etmesi ve erkeklerin ise paganizm tarafında bulunması, filmin benzer örneklerden sıyrılmasına olanak sağlıyor.
Yönetmen Bell’in önceki filmlerine baktığımızda her seferinde farklı bir tarzda proje oluşturduğunu da görmek mümkün. İlk uzun metrajı olan Stay Alive (2006)’da ölümcül bir online video oyununu oynayan gençlerin yaşadıklarını anlatırken, The Devil Inside (2012)’de annesini iyileştirmek için bilim ile din farklı şekilde birleştiren iki şeytan çıkarıcı kullanan bir kadının yaşadıklarına odaklanmıştı. 2013 yapımı Wer filmi bir aileyi katleden bir müvekkilin savunmasını alan bir avukatın başına gelen olayları anlatırken, The Boy (2016)’da 8 yaşında bir çocuğa dadılık yapmak üzere ücra bir yere giden bir kadının bir oyuncak bebekle ilgili kurallara uymaması sonucu oluşan olaylara odaklanılmış, devam filmi Bhrams: Bhrams: The Boy II (2020)’da ise yaşanan olaylardan habersiz olarak o köşke taşınan bir ailenin yaşadıkları konu edilmişti. Yönetmen Bell’in son projesi ise 2009 yapımı Orphan’ın öncesini anlatan Orphan: First Kill (2022) filmiydi. Filmlerin hikâyelerine bakıldığında her seferinde başka başka hikâyeler anlatmaya çalışmasıyla da kendini her filmle geliştirdiğini gösteren bir yönetmenle karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söylemek mümkün.
Sonuç olarak Lord of Misrule; kadın bir rahibin gözünden olayları anlatma gibi bir misyon üstlenmesi ve kilise temsiliyetini de kadına vermesiyle türdeşlerinden ayrılmayı başaran, sinematografisi ve sanat yönetimiyle de sınıfı fazlasıyla geçen, başarılı bir folklorik korku örneği. Bu tarz filmleri sevenlerin gösterimdeyken kaçırmaması tavsiye edilir.