Yıldızların altında bir kara komedi..
Yazar: Hande KaraDon’t Look Up, Netflix’in belli ki oldukça bel bağladığı ve büyük beklentisi olduğu bir yapım. Hoş zaten şu kadroyu hangi filme koysan, hangi yönetmene versen büyük beklenti oluşacağı kesin. Başroldeki Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence’a eşlik eden isimlerin hepsi birer yıldız; Cate Blanchett, Meryl Streep, Jonah Hill, Timothée Chalamet .. Yönetmen koltuğunda da Will Ferrell (bu filmin bir yerinden nasıl çıkmadı, hayret) komedilerinin vazgeçilmez ismi, sonradan rotasını The Big Short ile kara komediye çeviren ve Vice'a da imza atan, yazar ve yapımcı Adam McKay yer alıyor.
Filmde Leonardo DiCaprio nerd, insanlarla iletişimde sıkıntı çeken, Xanax bağımlısı bir astronom olan Dr. Randall Mindy’yi oynarken, Jennifer Lawrence onun zeki ama duygusal olarak problemli ve dik kafalı doktora öğrencisi Kate’i canlandırıyor. ABD Başkanı Janie Orlean olarak izlediğimiz Meryl Streep'in karakteri tam bir dişi Trump portresi çiziyor. Jonah Hill’i ise başkanın şımarık oğlu ve başbakanlık müsteşarı olarak izliyoruz. Cate Blanchett’in adı tanıtımlarda pek geçmiyor ama, sabah programı sunucusu Brie Evantee rolünde bir harika!
Çıkış noktası iklim krizi olan Don't Look Up, altı ay içinde Everest Dağı büyüklüğünde bir kuyruklu yıldızın, Dünya’ya çarpacağını ve tüm insan yaşamını yok edeceğini keşfeden iki gökbilimci hakkında; Sarmaşık Ligi’nden olmayan bir üniversitede profesör olan Dr. Randall Mindy (Leonardo Di Caprio) ve doktora öğrencisi Kate Dibiasky (Jennifer Lawrence). Kate’in yaptığı keşifin ardından, profesör ve öğrencisi ABD Başkanı Orlean’i bilgilendirmek üzere Beyaz Saray’ın yolunu tutuyorlar. Ancak burada karşılaştıkları ilgisizlik onları, medyanın gücünü kullanma yoluna itiyor. Burada da artık işin rengi iyice değişiyor ve sosyal medyanın da etkisiyle profesör ve öğrencisi kendilerini birer şarlatan olarak buluyorlar. Filmin konusunu bu şekilde anlattığımızda ne kadar da ciddi duruyor değil mi? Emin olun filmin hiçbir noktasında bu ciddiyete rastlamayacaksınız. Zira bu bir hiciv komedisi ve her şey adeta bir Saturday Night Live Show karesi gibi.
Evet dünyanın içinde bulunduğu durum tam bir kaos. Bu kaosun ortasında kimsenin durup bir şeyleri dinlemeye vakti yok, çünkü herkesin acelesi var. Biri gidip ABD başkanına, bir kuyruklu yıldız keşfettik altı ay sonra dünyaya çarpacak ve insanlık yeryüzünden silenecek dediğinde biraz durup düşünelim diyebilir. Çünkü yakın gelecek daha önemli. İşler güçler var, seçim var, dünya bu kaosa hazır değil. İyisi mi biz bir durup düşünelim.
Netflix geçtiğimiz Pazar gecesi tüm dünyadan 375 basın mensubunun katıldığı ve benim de katılma şansı bulduğum online bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında yönetmen Adam McKay’in de dediği gibi, iklim krizi, virüsler vb. felaketleri anlamak ve önlemek için sadece bilimin sesine kulak verilmeli, felaket tellallarının değil. Peki ya gerçek bilim insanları ile medya maymunlarını nasıl ayırt edeceğiz? İşte tüm mesele de bu aslında, zaman zaman ayırt edemiyoruz ve kendi işimize geleni seçip yola devam ediyoruz.
Karşımızda çok geveze, çok kaotik bir film var ve filmin 145 dakika uzunluğunda olduğunu da işin içine katarsak, bir yerden sonra ipin ucu kaçıyor. Yakalamak isterken de kendinizi o kaosun tam ortasında buluyorsunuz. Filmin özellikle, oldukça yapay duran final sahnesi ile biraz tadımı kaçırdığını da belirtmek isterim.
Yazını sonuna kadar okudum, hala filmi beğenip beğenmediğini anlayamadım derseniz; ben de bilmiyorum gerçekten. Elbette iklim krizi gibi bir konuya dikkat çektiği için değerli, ama.. İyisi mi siz yukarıdaki yıldıza bakın, ben Melancholia’yı izlemeye gidiyorum.
Hande Kara