“Biz kadınlara; en basit insan olma hakkını vermediler vermeyecekler, biz alalım”
Evettt, "Bergen" biyografi-kurgu filmini izleme olanağını bulanlardanım...
Benim dönemimden biraz eski olsa da, kendisini hiç dinlememiştim. Haber niteliği taşıyan yaşam öyküsü vardı yalnızca zihnimin derinliklerinde...
Filmin birinci bölümü feci vasattı.... Ara verildiğinde bu film mi muhteşem bulunmuş diye küskündüm Türk sinemasına…. Sıfır duygu alabildim... İkinci bölümde, bir gözü kapalı sahneye çıkışından itibaren film boyu sürekli ağlar buldum kendimi. (Ağlamak bir film değerlendirmesi değildir asla, bunu bilerek değerlendiriyorum, ben çok az yaşayabildiğim için eklemek istedim) Kadının o kendini küllerinden yeniden yaratması var ya... O cesareti, kendini en ölümcül gördüğü anda bile deli divane gücünü film verdi bana tek karede... Kezzap sonrası sahneye dönüşü... İşte kadın bu yaaa dedim, kadın bu.....
Filmden çıktığımda içim acıdan çok öfke doluydu. Öfkeden ağlıyordum...
Bu çağın, bugünün insanına bile dayatılan ataerki ve hukuksuzluk, bu aymazlık... İçimin acıması tek bir insan kadının yaşadıklarına değildi. Çünkü biliyorum o kadar çok kadın, o kadar çok kız çocuğu vardı ki, var ki... İsyanım bunaydı... Öfkem de ne yazık ki yine biz kadınlaraydı. Bunları bilerek neden bunları kabul edip, meydanları dolduramıyoruz, çaresiz kalan o kadınlara neden dokunamıyoruz...
Kadını da, erkeği de bu coğorafya da haketmediği bir yaşamı geçiştiriyor...... Aramızda ki fark kadın mezarda adam dışarda oluyor daima... Kapitalizmde, kapitalistler dışında herkes eziliyor ama kadın bunun dışında bir de erkek tarafından eziliyor, yüzyıllardır....
Yazılacak çok şey olsa da sonuçta sözcük işte, yetmez ki...
Filme geleyim, "Bergen"i öne çıkarmama başarısı takdire şayandı. Film de şunu duyumsuyor insan, bu toplum, bu toplumun bir erkeği, ama bir kadını var ki -kadın- (bir tek Bergen değil-birçok kadın) haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan, dünyası bir tek erkek tarafından zindana dönen bir-birçok kadın... İkinci başarı, şiddeti gözümüze değil, yüreğimize sığdırmışlar. Bu iki başarı için bile olsa tebrik ediyorum...
Şunu biliyorum bir insanın 10 yıllık ömrü olsa bile bir filme sığdırılamaz. Sığdırılmasın zaten... Sorun bu değil...
Sorun şu, Farah Zeynep iyi oyuncudur, güzel sesi vardır... Eyvallah hakkını verelim... Ama asla Bergen olamamış... "Bergen"i bize hiç verememiş. Biz neden biyografi yapamıyoruz. Neden Bergen izlerken Farah dinliyoruz... Bergen'in sesini ben bilmezsem nasıl anlayacağım o kadının sahne tutkusunu, yaşamını sahneye feda edişini... Bir tek bu olsa keşke... Anne (Tilbe Saran) böylesine iyi bir oyuncu neden Bergen'e anne rolüne oturamamıştı... Ben de bir anneyim. Hem de bir kız çocuğum var. Buna karşın bir anne duygusu alamadım sayın Saran'dan. Tek sahne vardı, Bergen babasının armağanını parçalarken annesinin ona sarıldığı an... Saran başka birçok filmde olağanüstüdür ama bu filmde değildi... Beklediğim çok şey değil inanın. Dediğim gibi bir yaşamı bir filme sığdıramazsınız. Ama o yaşamın içinden kısa kesitlerle o duyguyu bize verebilirsiniz. Her şeyi anlatmayın lütfen anlatmayın... Ama biz onca saat sonra "Bergen" yaşamında ne duyumsadı, aşk mı, korku mu, direnç mi, kurban mı, kurtarıcı mı, yahuu bu kadın ne yaşadı....
Film sonrası biraz medyaya göz attım, onca yıllardır medya diye ortada dolaşan belli başlı "gazete" haberleri birbirine kopya ama hepsinde en basiti tarihler bile tutarsızdı. Bıraktım zaten derdim "Bergen"in özel yaşamı değildi... Zira tek bir kadın gözüyle bakarsak; "Bergen"i en çok psikolog ve hukukçu gözüyle tanımak isterdim. Neden ona düzmece nikah yapan, yalan söyleyen, şiddet uygulayan, yaşamını zehir eden bir adamla yeniden nikahlanabildi... Neden ruhunu-bedenini parçalayan adamın cezaevi ziyaretine gidiyor, sırça köşkte yaşatıyordu... Katiline aşık olma haliyle geçiştirilemez... Yokluğuna dayanamadığı baba arayışı, hastalıklı bir aşk, korku içinde yaşayan kimsesiz bir çocuk- kadın.... Bilemiyorum... Çoğaltılabilir bu haller... Bugün o ve yanındaki birçok insan yaşamda olmadığı için işin içinden çıkamayız....
Keşke biyografi yaparken daha özenli olsaydınız zira "Bergen" ve birçok kadın cinayetinde aramızdan ayrılan kadınlar bunu haketmişti, hakediyor, hakedecek...
Filmin başında ki ricanız ve sonunda ki "KADIN CİNAYETLERİ" ne vurgunuz çok değerliydi...
Ama en çok gerekli olan duyguyu veremediniz, her şeyi sığdıracam diye duygusuzca tıkıştırıp sunmuşsunuz... Ben "Bergen"in hiç bir duygusunu alamadım bir kadın olarak...
Dilerim bir yönetmen ve ekibi "Bergen"e hakettiği gibi bir biyografi yapar...
Film "Kadın cinayetlerine" dikkat çekmesi açısından özenliydi, başarılıydı...
Katil, (belki de toplumun mağdurudur bilemem, bilmek de istemiyorum, çünkü bu bir kadının yaşamının filmiydi ve şunu da biliyorum kimse anasından katil doğmuyor) Bir tek şunu söyleyebilirim Bergen'e şunları yürekten söyletmiş:
"Tanrım kötü kullarını
Sen affetsen, ben affetmem
Bütün zalim olanları
Sen affetsen, ben affetmem
Bütün zalim olanları
Sen affetsen, ben affetmem
Sen tanrısın, affedersin
Bağışlarsın, kulum dersin
Sen tanrısın, affedersin
Bağışlarsın, kulum dersin
Neler çektim, sen bilirsin
Sen affetsen, ben affetmem
Sen affetsen, ben affetmem
Bütün zalim olanları
Sen affetsen, ben affetmem
Ağlatıp da gülenleri
Terk edip de gidenleri
Sevilip sevmeyenleri
Sen affetsen, ben affetmem
Sevilip sevmeyenleri
Sen affetsen, ben affetmem
Ümidimi kıranları
Bu dünyayı yakanları
Ümidimi kıranları
Bu dünyayı yakanları
Dar günde bırakanları
Sen affetsen, ben affetmem
Sen affetsen, ben affetmem
Boynu bükük koyanları
Sen affetsen, ben affetmem"
“Yeni ‘Bergen’ler yaratmamak için, kız çocuklarımız için mücadele alanlarına KADINLAR….”
Başka sözüm yok...