Sinema dediğin nasıl olur?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluYazı mecburi spoiler/sürprizbozanlar içermektedir.
Sinema dediğin tam da İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un imza attığı “Şeytan Yoktur” filmi gibi olur sayın okuyucu. Belirli bir açıdan göstererek ve bazen de ‘göstermeyerek’ anlatmanın, düşündürtmenin ve sorgula(t)manın sanatı olan sinema, gücünü, yönetmenin anlatım dilinin seyircideki vurucu etkisinden alır ve bu anlatım dilinin içinde senaryonun doğru yorumlanmasının yanında başarılı bir oyunculuk yönetimi, yetkin bir sinematografi, teknik detaylara hakimiyet ve nokta atışı müzik tercihlerine kadar geniş mi geniş bir kriterler yelpazesi vardır.
Neden mi sözlükvari bir tanım ile yazıya giriş yaptık? Kendini ifade etmek istediği sineması uğruna, ülkesinde hakkında sürekli soruşturmalar ve davalar açılan, gözaltına alınıp hapis cezasına çarptırılan, pasaportuna el konulup yurt dışına çıkış yasağı uygulanan Rasoulof’un “Şeytan Yoktur” filmi tüm bu sinemasal kriterleri A’dan Z’ye bünyesinde barındıran, hikayesiyle insani katmanları buran, finalde seyirciye “Biz ne izledik?” tokatını ustalıkla sallayan bir sinema başyapıtı. 70. Berlin Film Festivali’nde uzandığı Altın Ayı’nın yanı sıra yurt dışında gezdiği festivallerin neredeyse tümünde, ‘En İyi Film’ sıfatını sırtlayan yapım, kesinlikle bir başyapıttan daha aşağısı değil.
Epizodik bir anlatımla kurgulanan “Şeytan Yoktur”, bol yasakçı İran diktatörlük rejiminde halen aktif olarak uygulanan ölüm cezasını merkezine alan, dört ayrı öyküden oluşan bir yapım. İdam cezasının infazına bambaşka bir perspektiften, cezaya çarptırılanlar ya da onların aileleri değil de infaz memurları cephesinden yaklaşan senaryosu ile "Şeytan Yoktur", aslında gerçek şeytanın nerede olduğunu ustalıkla işaret eden bir anlatım üslubunu benimsiyor. Ölümün sterilize hali ya da onunla yüzleşme, vicdani ret ve sonuçları gibi can alıcı temalar üzerine çeşitlemeler içeren bu dört öykü, despotik bir rejim ve onun kaçınılmaz görünen tehditleri altında bireysel özgürlüğün ne ölçüde ifade edilebileceğini soruyor.
Filmdeki dört farklı öykü, karakterler ve mekanlar üzerinden yöneltilen ortak soru şu: Yapmak istemediğin bir şeyi yapmaya zorlandığında ne olursa olsun kabul eder misin? Filmdeki karakterlerin karşılaştığı ahlaki ikilemleri ortaya koyan bu sorunun çevresinde, sistemin verdiği idam cezasının infazına karşın karakterlerin hayatta durdukları noktaları önümüze getiren yapım, nihayetinde seyirciye de içinden çıkılması güç sorular yöneltiyor; örneğin muazzam bir aile babası olan Haşmet mi kötü adam, yoksa askeri bir emri arkasını sorgulamadan mecburen uygulayan erler mi? Ya da siz Nana’nın yerinde olsanız karşı karşıya kaldığınız bu gerçeklikle yaşamaya devam edebilir miydiniz?
Öte yandan yer yer tansiyonu yükselse de genelde sakin ilerleyen bu anlatım üslubu yetkin bir oyuncu yönetimi, gerçekçi karakterler ve başarılı oyunculuklar besleniyor. Her bir ayrı karakterin duygularına ve çatışmalarına seyirci olarak biz de şahit oluyor, kendimizi rahatlıkla onlar yerine koyabiliyoruz. Özellikle Ehsan Mirhosseini, Mohammad Valizadegan ve Kaveh Ahangar’ın performansları dikkat çekiyor.
Filmin her bir bölümde değişen renk paleti, özellikle taşra çekimlerinde kullanılan mekanlar, ışık oyunları, genel atmosferi ve temayı da destekliyor. Özellikle ikinci bölümdeki gibi hareketlenen sahnelerde tercih edilen müzikler ve ses tasarımı da anlatım dilini bütünlüyor.
Hem içerik hem de biçim açısından mükemmel bir iş çıkaran “Şeytan Yoktur” Mohammad Rasoulof’un filmografisinde gelecekte de pırıl pırıl parlayacak bir film olarak 5 yıldızı yerden göğe kadar hak ediyor. Tek bir fazla sahne, gereksiz hiçbir diyalog yok, ya da ajitasyon, abartı, duygu sömürüsü yok; bilakis İran sineması geleneğinde mecburi gelişen sembolik anlatımın da serpiştirildiği 150 dakikalık süresi su gibi akan bir başyapıt sinema deneyimi var karşımızda.
Son söz olarak, eleştirdiği İran rejiminin baskıları içerisinde çekimleri gizli kapaklı gerçekleştirilen film, kendi ülkesinde yasaklı olan yönetmen Rasoulof’un cesur ve yaratıcı sinemasının son örneği olarak önümüzde duruyor. “Şeytan Yoktur” (There is No Evil) festival sineması platformu MUBİ’de yayında; evinizin salonunda ‘rahatça’, boğazınız düğüm düğüm yutkuna yutkuna izleyebilirsiniz; filmin yönetmeninin ve hatta "Leyla'nın Kardeşleri" filminin yaratıcılarının de İran’da özgürlükleri ellerinden alınmış sinemacılar olduğunu aklınızda tutarak… Hatta cesaretiniz varsa ülkede bu yıl başörtüsü protestoları nedeniyle idam cezasına çarptırılmış kaç siyasi mahkum olduğunu da haberlerden araştırabilirsiniz…