Senaryosunu, Alan Horsnail'in kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da...
İlk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çekmekte olan Randall Emmett'ın oturmakta olduğu "Midnight in the Switchgrass"; belki "gizem" değilse de, "heyecan" dozu hiç eksilmeden süren...
Gerilim yüklü bir suç draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, Megan Fox ve Bruce Willis gibi neredeyse birer marka halini almış Hollywood oyuncuların yerine; başta Dire Straits'in "Brothers in Arms"ı (1985) olmak üzere...
Kulakların pasını silen müzikleriyle de...
Lukas Haas ve Emile Hirsch'ün öne çıkan performanslarına eşlik edildiği, düşük bütçeli bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- Pensacola, Florida 2004 -
Film...
"Bu sabah, geçen hafta ortadan kaybolan on altı yaşındaki Pensacolalı Lucy Baylor'un ailesi tarafından; 5.000 dolarlık bir ödülün konulduğu açıklandı...
İlçe Şerif departmanı müfettişleri, Salı sabahı düzenledikleri basın toplantısında; kaybolma hakkında konuşmak istedikleri insanlar olduğunu, ancak kesin şüphelendikleri biri olmadığını söylediler..."
Şeklindeki bir radyo haberiyle başlarken...
***
Otomobilindeki, şehirler arası dolanan bir beton satıcısı (Christopher Gehrman)...
Hem haber dinleyip hem de yol almaktayken, tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla...
Kimseciklerin bulunmadığı, ormanlık bir bölgeden geçmekteyken...
Bir köprünün kenarında, aracını park ederek aşağıya inip; tam da pantolonunun fermuarını açıp büsbütün rahatlamak üzereyken, yerde durmakta olan bir kolye dikkatinden kaçmayacak...
***
Ve...
Bu kolye ile etrafa saçılmış diğer kişisel eşyalar...
Meraklı satıcımıza...
Yirmi altı yaşındaki Sarah Kellogg adlı bir hayat kadınının...
Birkaç metre ötedeki cesedini de bulduracaktır...
***
Olay yerine intikal eden polislerden...
Dedektif Yarbrough (Michael Beach)...
Maktülün, yoldan zorla indirilerek aşağıya sürüklendiğini düşünse de...
***
Florida Kolluk Kuvvetleri Departmanı ajanlarından Byron Crawford (Emile Hirsch)...
Zavallı kadının, başka bir yerde öldürülüp...
Sonra da buraya getirilip, atıldığı kanısındadır...
***
Neyse...
Gecenin ilerleyen saatlerinde...
Genellikle, devasa büyüklükteki ticari kamyonların takıldığı bir akaryakıt istasyonunun kenarındaki...
Seks trafiğinin yoğun olduğu otel odalarının birinden...
Kendisiyle işi biten erkek müşterilerince sokağa atılan...
***
Ve...
Aldığı uyuşturucu yahut da alkolün etkisi altında olduğu da, açıkça ortada olan Tracy (Caitlin Carmichael)...
O kamyonların sürücülerinden birinin (Adam Huel Potter), kaydedildiği kameralara da yansıyacak bir biçimde tacizine uğramaktayken; imdadına yetişen Peter Hillborough'un (Lukas Haas) yardımıyla kurtarılarak uzaklaştırılır oradan...
***
Artık ne türde bir tesadüfse...
Aynı esnada...
Aracında oturmuş...
Elindeki telsizle, odalardan birinin içinde...
İnternette e-flört yapmak suretiyle tanışan ve onun, seri katilin bizzat kendisinin olabileceğinden ciddi anlamda da şüphelenen FBI Ajanı Rebecca Lombardo (Megan Fox) ile konuşmakta olan ortağı FBI Ajanı Karl'da (Bruce Willis)...
Aynı otelin önünde...
***
Peşinde olduklarını zannettikleri...
Ama tırsarak randevuya gelmeyen eli kanlı manyak yerine...
Sıradan bir serseri olup, girdiği odadaki...
Fahişe muamelesine tabi tuttuğu Rebecca tarafından, fena halde benzetilecek olan Calvin'i (Colson Baker) izlemektedir...
***
Derken...
Yardımsever Peter Hillborough'un...
Kurtardığı Tracy'e, sekiz yaşındaki kızı Bethany'den (Olive Abercrombie) söz ederek yoluna devam ettiği kamyonunun...
Sürücü kabinindeyiz...
***
Ki...
Tracy'nin tamamen sessiz kaldığı bu konuşma sırasında...
Eve, kızına gitmekte olduğunu söyleyen Peter...
Kızının kendisini çok seveceğini belirttiği Tracy'yi de, evlerine davet ederken...
Bethany'nin fotoğraflarını da gören Tracy'de, bu nazik daveti geri çevirmeyecektir...
***
Çok geçmez...
Birden kendimizi...
Ajan Byron Crawford'ın...
Amiri Teğmen Rodger T. Gilbright (Donovan W. Carter) ile birlikte, ardı ardına gelen yedi faili meçhul cinayeti değerlendirdikleri...
Florida Kolluk Kuvvetleri Departmanı binasında buluruz...
***
Zira...
Gilbright, bu konuyu takıntı haline getirmiş olan Byron'ı görevden alarak...
Bir başka kısma tayin etmiştir...
***
Fakat...
Vazgeçmek niyetinde olmayan Byron soluğu...
Kellogg ailesinin evinde almakta gecikmeyecek...
Ve...
Sarah'ın annesi Georgia'ya (Welker White) kötü haberi verecek...
***
Bu arada bizler de...
Hem Byron'ın, yeni doğum yapmış olan karısı Suzanna (Jackie Cruz) hem de aslında bir yönetici olmasına karşın kocasının; hastalanan veya izin alan Southern Harbor Freight taşımacılık şirketinin şoförlerinin yerine...
Sürekli gece mesailerinde çalışmasından dert yanan Peter'ın karısı Karen (Lydia Hull) ve kızı Bethany ile tanıştırılacağız...
***
Ancak...
"Spoiler" vermemek gayesiyle anlatımımızı da çok daha fazla uzatmadan...
Seri katilce öldürülmüş...
Bir diğer genç fahişenin, vaka mahalli incelemesinde...
Bölge yetkilisi Dedektif Yarbrough...
Ve...
Teğmen Gilbright sayesinde hiçbir yetkisi kalmayan Byron ile kayıp genç kız cinayetlerinin sorumlusu aynı katilin izini süren FBI ajanları Karl ve ürkerek ilk randevuya gelmeyen seri katilin, kendisini ziyarete teşebbüs edeceğinden kesinlikle emin olan Rebecca'nın...
Yolları kesişecektir...
Diyerek noktalayacağız...
Dakika 35...
***
Tahmininde yanılmayan Rebecca'nın, ziyadesiyle korkulu anlar yaşayacağı ve ortadaki kör düğümü de sadece Byron'ın çözebileceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; çok da büyük beklentilere girmeden izleyebilecekleri...
Seri katil filmlerine dair, bilindik klişelerle dolu 63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,