Nuri Bilge Ceylan'ın Kuru Otlar Üstüne filmini izledikten sonra derinlemesine düşündüren ve boşluğa düşüren bir film olmuş.Nuri Bilge Ceylan yine insanı bize insanla anlatma sanatını çok güzel kurgulamış.Gerçekçilik artık mega gerçekçilik ve aşırı uçta samimiyet noktasında bir anlatım var.Duygularımızın doruğa çıktığı bir anda Samet karakterinin, Nuray'ın evinin tuvaletinin kapısından sete doğru çıkması yönetmenin bir nevi bu bir film, bunlar senaryo biraz duygularınızı sakinleştirin arasıymış ve 4.duvarı yıkma tekniğiymiş bu teknikte sinema filmi fazla izlemeyenlere yabancı gelebilir ama güzel, tadında ve doğru noktada olmuş.Aslında filmi izlerken bir yerde de Nuray'ın sen nereye gidersen git hatta İsviçre'ye git mutsuz olacak bir şey bulursun, güzellikleri göremezsin sözüne denk geliyor, çevresi değişse de Samet fark edemiyor.Nuri Bilge Ceylan, temanın kurgusunda aslında hepimiz bulunduğumuz yere, çağa, gruba yabancılık çekiyoruza işaret ediyor.Hatta kendisi de bu dünyaya yabancılığımı aşamadığım diye anlatıyor. Taşranın iklimini, insanının anlayışını veya anlayışsızlığını, kültürünü, insanının yapısını bize yaşatıyor bu üstat.Uzun yürüme sahneleri, doğanın büyüleyici dokusunu yine harmanın içinde zenginleştiren bir fon olarak kullanmış.Filmdeki resimleri de kendi çekmiş yönetmen velhasıl yönetmen filmi önce kafasında yaşamış.CANNES'de bu kadar tutulmak, övgüye mazhar olmak kolay değil tabii. Filmdeki Samet ve Nuray gibi iki zıt( bireyselci-toplumsal eylemci) karakterin Nuray'ın evindeki diyalogları da tennis maçı edasıyla izliyorsunuz, bir ona bir diğerine hak veriyorsunuz cidden önemli bir bölümdü.Filmdeki kadere vurgu, aslında bir noktada akışına bırakılmışlık, mecburiyetin getirdiği birliktelik filmde güzel işlenmiş.İzlenmesi gereken bir sanat filmi ortaya çıkmış.