Kör Noktalara inat!
Yazar: Banu Bozdemir42. İstanbul Film Festivali ile 3. İzmir Sinema ve Müzik Festivali’nde En İyi Film ödülü kazanan, 34. Ankara Film Festivali’nde En İyi Film dışında neredeyse her ödülü toplayan Ayşe Polat imzalı Kör Noktada son zamanlarda izlediğim en iyi ve politik argümanlı yerli film. Gerçi Ayşe Polat Almanya’da yaşayan, daha çok orada sinema yapan bir yönetmen ama zaman zaman Türkiye’de geçen filmlere de imza atıyor. Bu anlamda Kör Noktada birçok açıdan farklılık barındırıyor. Film politik cinayetlerin, gözaltında kayıpların yoğun yaşandığı 90’lar Türkiye algısını yeniden canlandırmaya çalışıyor ve bunun için küçük bir kızın masum zihnini kullanıyor. Güzeller güzeli Melek’in gözlerinden yansıyan zihin kullanımı meselesi kafamızda tam oturmuyor ama gizemini koruması da bir yandan iyi geliyor sanki. Çünkü Melek bilmesinin mümkün olmadığı konular konusunda herkesi şaşırtıcı sorular ve görüşler ortaya atıyor, bu anlamda ezber bozan bir yandan da filmde açıklar yaratan bir argümana imza atıyor yönetmen! Kör Noktayı gören bir Melek sunuyor, bir hesaplaşma noktası yaratıyor.
Kör Nokta trafikte sürücünün görmediği açıyı ifade ederken, psikolojide bastırılan, inkar edilen noktayı işaret ediyor. Tarihe baktığımızda açığa kavuşturulamamış birçok konu var. Ayşe Polat kendi adına bu konulardan birinin pimini çekiyor ve üzerimize atıyor…
Hikaye, yurtdışından çekime gelen bir ekibin, oğlu gözaltında kaybedilen yaşlı bir kadınla konuşmasıyla start alıyor. Çekim ekibi izleniyordur ve biz de bunu görürüz. Dışarıda başlayan hikaye yavaş yavaş içerilere, eve kadar çekiliyor, her yerde kamera olmasına rağmen hala görünmeyen yerlere işaret ediyor film. Hikaye içeri çekildikçe detaylar da üç farklı bakış açısıyla önümüze geliyor, Bu da bakış açımızı geliştirip değiştirirken bir yandan da gerilimi arttırıyor.
Film seyircinin ayarlarıyla oynama noktasında rahat davranırken, filmde de ayarları bozulan JİTEM mensubu Zafer oluyor, yani Melek’in babası. Kızının gördüğünü söylediği şeylerin Zafer’in inandığı yolda ilerlerken kendisine atılan yalanların ve kazıkların toplamı olması da düşündürücüdür! Bu anlamda film çoklu bir eksen yakalayıp, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı noktasıyla burun buruna getiriyor Zafer’i ve bizleri! Tabii Zafer’in dönüşümü noktası biraz hızlı oluyor, bu anlamda ikna noktamız, Melek’in gördükleri oluyor. Burası başta da dediğim gibi biraz imkansızlık içeriyor, yönetmen Melek’i bir aracı gibi kullanıyor, onun varlığını uhrevi bir boyuta taşıyor. İzlerken aklıma Kurak Günler’deki uhrevi karşı tarafa geçiş gelmişti, burada da Melek’in gözleri bizi bir nevi karşı tarafa taşıyan bir el görevi üstleniyor, kör noktayı görmemizi sağlıyor!
Polat filmin içindeki kamera açılarını da kullanarak bir sorgulama alanı yaratıyor, benzer konuyu üç farklı göz üzerinden yorumlama alanıyla, kısıtlıymış gibi duran konuyu cazip bir hale getirmeyi başarıyor. Bir sarmalın içinde gizli tutulmaya çalışılan olaylara ulaşmayı başarıyoruz. Filmin başarılı noktalarından birisi de oyunculukları. Ahmet Varlı, Nihan Okuyucu ve küçük oyuncu Çağla Yurga da çok iyi iş çıkarıyor, tabii adını sayamadığım diğer oyuncular da!
Film hesaplaşma alanı yaratılmadan unutturulmaya çalışılan, toplumsal vicdanı ve yarası büyük konulardan birini markajına alıyor ve kör noktasına ışık tutuyor. Herkesin kirlendiği belki de suçun bir parçası olduğu dünyada masum kalanların izini birbirine geçiriyor. Yönetmen görme, gözetleme, gizleme, inkar etme, noktalarında filmine iyi bir çember örmeyi başarıyor ve ödülden ödüle koşuyor.
twitter.com/banubozdemir