Hesabım
    Saint Omer
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Saint Omer

    Annelik ve adalet üzerine zorlayıcı sorgulamalar…

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Uluslararası camiada Biz/Nous (2021) belgesel filmiyle tanınan Fransız sinemacı Alice Diop imzalı Saint Omer, dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde yoğun övgü almış ve bu övgüleri de festivalden kucağında Jüri Büyük Ödülü, Geleceğin Aslanı Ödülleri ile dönerek taçlandırmış bir yapım. Eylül 2022’den beri İstanbul Fİlm Festivali de dahil olmak üzere gezmedik festival, vizyona girmedik ülke bırakmayan film, nihayet Başka Sinema çatısı altında Türkiye’de de bu hafta sonundan itibaren sinemalarda… 

    Belki de en son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, Saint Omer her açıdan zor bir film; festival sineması seyircisi için bile zor. Yaslandığı gerçek öykünün sertliği, yönetmen Alice Diop’un bu gerçek mahkeme kayıtlarından yola çıkarak yarattığı kurgu katmanları ve anlatım tarzı açısından da yüklü ve sabırla seyredilmesi gereken bir yapım var karşımızda. Öte yandan bu, Saint Omer’in güçlü ve provoke edici bir film olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. 

    Öncelikle geçmişe dönerek biraz gazetecilik bilgisi vermemiz gerekirse; Senegal asıllı Fransız bir kadın olan Fabienne Kabou, yüksek eğitim almaya geldiği Fransa’da hayatını istediği gibi yoluna koyamaz ve hamile kalır. Sevgilisinin çocuğu reddetmesine rağmen doğum yapar, bebeğini Paris’te yalnız büyütür ve kızı Adélaïde'yi çok sevmesine rağmen, 2013’te henüz 15 aylıkken, onu Berck-sur-Mer'deki bir plajda denize bırakarak ölümüne sebebiyet verir. Fakat bu olay Fransa’da cahil, siyahi bir annenin bebeğinin kasten ölüme terk etmesinden çok öte bir yankı bulur; çünkü Kabou zannedildiği gibi eğitimsiz, bilgisiz bir kadın değildir; bilakis yüksek bir IQ ile üniversiteye girmiş gayet eğitimli bir kadındır ve aslında kendi yaptığına da mantıklı kelimelerle bir ifade bulamaz. Kabou’nun haberini ilk gördüğünde çok sarsılan Alice Diop, Saint Omer mahkemesinde görülen dava duruşmalarının hepsini takip eder ve Kabou’yu anlamaya sonra da onun hikayesini kendi örüntüsüyle anlatmaya çalışır filminde. 

    Gerçeklikten kurgu tarafına geçtiğimizde, karşımıza çıkan baş karakterimiz Rama’nın (Kayije Kagame) gözünden izleriz aslında biz de olan biteni. Diop, yazar ve üniversitede edebiyat hocası olan Rama’yı, kendi araştırmasına veri toplamak adına bu sefer duruşma salonunun izleyici koltuğuna oturtur. Kabou’nun gerçek hikayesini ise Laurence Coly’ye (Guslagie Malanda) giydirir.  

    Kendisi de hamile olan ama bu ‘haberi’ ailesiyle, özellikle annesiyle paylaşmak istemeyen Rama, duruşmalar esnasında Laurence’i dinlerken kendi hikayesinin kaçmaya çalıştığı travmaları ile de yüzleşmek zorunda kalıyor. Kişisel anne - kız gerginliği ve travmaların yanı sıra, işin toplumsal boyutunda bir kadın, bir anne ve Fransa'da bir göçmen olarak süregelen mücadelenin bir yansıması da ortaya seriliyor bu sayede.

    Diop, filmini geleneksel bir mahkeme dramasından öteye konumlandırarak Rama ve Laurence'ın psikolojilerini, annelik, kimlik ve adaletle olan ilişkilerini karmaşık bir şekilde masaya yatırıyor. Hikayenin Rama ile ilgili olan bölümü her ne kadar kurgusal olsa da anlatım dilinde belgeselciliğinden yararlanan yönetmen, Rama’nın bakışlarına ya da Laurence'ın yüz ifadesine bir romanın 50 yüz sayfasını sığdırıyor adeta. Başta da belirttiğimiz gibi kolay seyredilebilecek, savcının ya da yargıcın yönelttiği sorulara kolay cevaplar verilebilecek bir film değil Saint Omer. Yönetmen bir yandan Laurence'ın (ya da Kabou’nun) acısını ve kafasının karışıklığını anlamamızı isterken diğer yandan da, Rama'nın bu kadına karşı duyduğu merakı ve annesiyle yaşadığı sessiz gerginliği empati kurarak anlamamızı istiyor.

    Antik Yunan tragedyası Medea'nın 21. yüzyıl uyarlaması olarak da yorumlanabilecek film, mekan olarak arkasına aldığı Fransız mahkeme salonunun diğer detayları ile de bu ülkenin kendisinden olmayan göçmenlere karşı halen takınmaya devam ettiği tutumu gözler önüne seriyor. Irkçılığın daha da yükseldiğini gözlemlediğimiz şu günlerde ne tesadüf değil mi sayın seyirciler?   

    Oyunculuklarda ise başrolü paylaşan iki kadın Kayije Kagame ve Guslagie Malanda'nın sakin ve etkileyici performansları bu ağır akan hikayeyi seyredilir kılmayı başarıyor. İki karakter ve iki kadın arasındaki güçlü etkileşim de seyirciye bu sayede geçiyor. Öte yandan duruşma salonundaki yargılayıcı/sorgulayıcı makamlar ve Laurence'ın avukatı da yan karakterler olarak hikayenin duygusal etkisini güçlendiriyor.  

    Uzun lafın kısası, üzerine biraz fikir sahibi olarak ve sabırla izlemeniz gereken bir film Saint Omer. İnsanın kendi ahlaki değerleri ile insanlığı, anneliği ve adalet anlayışını sorgulatan haliyle film “2022’nin festivallerde mutlaka seyredilmesi gerekenler kontenjanından” bu hafta sonu vizyonda…  

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top