Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Şen
“A Complete Unknown” sadece Bob Dylan’ı değil bir müzisyeni, şairi, düşünce insanını anlama yolunda şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerinden biri oldu. Dylan’ı anlamak için Woodrow Wilson Guthrie’yi filmin merkezine yerleştiren filmin senaryosu ise tek kelimeyle mükemmel.
“Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez”, bizi o yıllara götüren ve tarihe tanıklık etmemizi sağlayan sahneleri ve detaylarıyla değer kazanan bir film. Tarihe geçecek “Highway 61 Revisited” albümü için Mike Bloomfield’in (Eli Brown) dahil olduğu ekibin stüdyoda toplanması, Al Kooper’ın (Charlie Tahan) çalacak enstrüman arayıp klavyenin başına geçmesi, “Like a Rolling Stone” gibi efsane bir şarkının seslendirilmesi ve daha neler neler… Kurmacanın, belgeselin gerçeğe olan sadakati karşısındaki en büyük üstünlüğü, geçmişi tüm detaylarıyla yeniden hayal etmektir ve Mangold bu avantajı sonuna kadar çok iyi kullanıyor.
İşte yine çok özel bir film... Benim için önemli; çünkü dostlarım (ve kimi kitaplarım) adına müzik denen sanatın benim için sinema kadar önemli olduğunu açıklar. Bu açıdan filme büyük bir iştahla gittim. Ve kendi adıma çok beğendim. Ama müziği, özellikle de filmin geniş bir kapsamayla eğildiği ABD damgalı pop müziği o denli sevmeyenler önemsemeyebilirler. Kendi bilecekleri şey...
Film genç Bob’ın 1961’de hayranı olduğu Woody Guthrie’yle, tedavi gördüğü hastanede tanışması, odada bulunan Pete Seeger’ın onu elinden tutmasıyla şöhrete giden yolda desteklemesi, Sylvie Russo ve Joan Baez arasında gidip gelen gönül ilişkileri ve 1965’teki Newport Folk Festivali’nde tarzını değiştirdiği şarkılar yüzünden protestoya uğraması gibi noktalarda geziniyor. Timothée Chalamet’nin Dylan’ı, Edward Norton’ın Seeger’ı, Elle Fanning’in Russo’yu, Monica Barbaro’nun da Joan Baez’i canlandırdığı yapım bütün bir hayat öyküsünde gezinmediği için eksiksiz bir tat vermekten yoksun, ama bu denli yayılan bir öyküyü anlatmak mümkün müdür o da tartışılır tabii.
Filmin ikinci bölümünde Dylan’ın kişisel dünyasına daha fazla odaklanıyor film. Ancak isminden de anlaşılacağı üzere Dylan’ı ‘tam bir bilinmez’ olarak kodluyor. Dolayısıyla kahramanımızın birkaç cümlesi dışında motivasyonunu, ilişkilerindeki dinamiği tarif etmekte zorlanıyor ya da tarif etmemeyi tercih ediyor. Dylan’ın kişisel değişimi daha iyi biri olmak değil de başka biri olmak şeklinde nitelemesi, klasik gitardan elektronik gitara geçmeyi tüm itirazlara rağmen diretmesi ipuçları veriyor ama geçmişinden kaçması, sevgilileriyle ilişkileri, kendisini üne kavuşturan Seeger’den neden uzaklaştığı gibi kritik noktalarda ‘oldu-bitti’ şeklinde ani geçişlerle ilerliyor senaryo. Keza folk müziğinde klasikleşecek ve ileride Nobel almasını sağlayacak o şarkı sözlerinin hangi derin duygularla yazıldığıyla da ilgilenmiyor film. Bu açılardan biyografik yapımlar arasında unutulmaz bir yer edinecek bir film olmamakla birlikte özellikle oyuncu performansları açısından hayli parlak.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Birgün
“A Complete Unknown” sadece Bob Dylan’ı değil bir müzisyeni, şairi, düşünce insanını anlama yolunda şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerinden biri oldu. Dylan’ı anlamak için Woodrow Wilson Guthrie’yi filmin merkezine yerleştiren filmin senaryosu ise tek kelimeyle mükemmel.
Habertürk
“Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez”, bizi o yıllara götüren ve tarihe tanıklık etmemizi sağlayan sahneleri ve detaylarıyla değer kazanan bir film. Tarihe geçecek “Highway 61 Revisited” albümü için Mike Bloomfield’in (Eli Brown) dahil olduğu ekibin stüdyoda toplanması, Al Kooper’ın (Charlie Tahan) çalacak enstrüman arayıp klavyenin başına geçmesi, “Like a Rolling Stone” gibi efsane bir şarkının seslendirilmesi ve daha neler neler… Kurmacanın, belgeselin gerçeğe olan sadakati karşısındaki en büyük üstünlüğü, geçmişi tüm detaylarıyla yeniden hayal etmektir ve Mangold bu avantajı sonuna kadar çok iyi kullanıyor.
T24
İşte yine çok özel bir film... Benim için önemli; çünkü dostlarım (ve kimi kitaplarım) adına müzik denen sanatın benim için sinema kadar önemli olduğunu açıklar. Bu açıdan filme büyük bir iştahla gittim. Ve kendi adıma çok beğendim. Ama müziği, özellikle de filmin geniş bir kapsamayla eğildiği ABD damgalı pop müziği o denli sevmeyenler önemsemeyebilirler. Kendi bilecekleri şey...
Hurriyet
Film genç Bob’ın 1961’de hayranı olduğu Woody Guthrie’yle, tedavi gördüğü hastanede tanışması, odada bulunan Pete Seeger’ın onu elinden tutmasıyla şöhrete giden yolda desteklemesi, Sylvie Russo ve Joan Baez arasında gidip gelen gönül ilişkileri ve 1965’teki Newport Folk Festivali’nde tarzını değiştirdiği şarkılar yüzünden protestoya uğraması gibi noktalarda geziniyor. Timothée Chalamet’nin Dylan’ı, Edward Norton’ın Seeger’ı, Elle Fanning’in Russo’yu, Monica Barbaro’nun da Joan Baez’i canlandırdığı yapım bütün bir hayat öyküsünde gezinmediği için eksiksiz bir tat vermekten yoksun, ama bu denli yayılan bir öyküyü anlatmak mümkün müdür o da tartışılır tabii.
Milliyet
Filmin ikinci bölümünde Dylan’ın kişisel dünyasına daha fazla odaklanıyor film. Ancak isminden de anlaşılacağı üzere Dylan’ı ‘tam bir bilinmez’ olarak kodluyor. Dolayısıyla kahramanımızın birkaç cümlesi dışında motivasyonunu, ilişkilerindeki dinamiği tarif etmekte zorlanıyor ya da tarif etmemeyi tercih ediyor. Dylan’ın kişisel değişimi daha iyi biri olmak değil de başka biri olmak şeklinde nitelemesi, klasik gitardan elektronik gitara geçmeyi tüm itirazlara rağmen diretmesi ipuçları veriyor ama geçmişinden kaçması, sevgilileriyle ilişkileri, kendisini üne kavuşturan Seeger’den neden uzaklaştığı gibi kritik noktalarda ‘oldu-bitti’ şeklinde ani geçişlerle ilerliyor senaryo. Keza folk müziğinde klasikleşecek ve ileride Nobel almasını sağlayacak o şarkı sözlerinin hangi derin duygularla yazıldığıyla da ilgilenmiyor film. Bu açılardan biyografik yapımlar arasında unutulmaz bir yer edinecek bir film olmamakla birlikte özellikle oyuncu performansları açısından hayli parlak.