Senaryosunu da, Yacine Badday ile birlikte yazan ve ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Chloé Mazlo'nun yönetmen koltuğunda oturduğu “Sous le ciel d'Alice / Skies of Lebanon”, 1975'te başlayıp 1990'a kadar süren Lübnan iç savaşının ilk yıllarına odaklanan bir drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle kotarıldığı her halinden belli olan ve dünya prömiyeri Cannes Film Festivalinin "Semaine de la Critique / Eleştirmenler Haftasında" yapılan bu Fransız filmine biraz daha yakından bakalım...
24 Mart 1977...
Alice Kamar'ın (Alba Rohrwacher) Lübnan'dan ayrılmadan hemen önce kocası Joseph'e (Wajdi Mouawad) hitaben yazdığı ve ancak İsviçre'ye vardığında yollayacağını ifade ettiği mektubun ilk satırlarının tarihidir...
Buradan, bolca animasyonun kullanıldığı görüntüler eşliğinde Alice'in; henüz Bayan Delaloye olarak İsviçre'de yaşarken Beyrut'taki Gibran ailesinden gelen bebek bakıcılığı teklifi üzerine; tren ile Yunanistan, oradan da deniz yolu ile Lübnan'a geçtiği günlere döneriz...
Aynı animasyon ve Beyrut'un 1950'lerdeki atmosferini yansıtan tiyatro dekoru tarzı sahneler, Alice'in; uzaya çıkacak ilk Lübnanlıyı taşıyacak roketi geliştirmekte olan ekibin astrofizikçi lideri Joseph Kamar ile bir kahvehanede tanışmasına kadar da sürer...
İsviçre'deki Avrupalı geçmişine ait köklerinden, "ironi" içeren bir "makas metaforu" kullanılmak suretiyle kesip atarak kurtulan Alice, aşık olduğu Lübnanlı Joseph ile nişanlanır...
Ardından da çok geçmez ve evlenilir...
Joseph'in Alice'i tanıştırdığı ilk isimler, kardeşleri Mimi (Mariah Tannoury) ile Georges (Hany Tamba) ve onun karısı Amal'dır (Odette Makhlouf)...
Derken...
Mutlu çiftin, henüz internetin hayatlarımıza girmediği hatta özellikle de Türkiye'deki siyah - beyaz tek kanallı devlet televizyonu TRT'nin dahi emekleme aşamasında olduğu o yıllarda; çocuklara anlatılan efsanevi "cinsellik içermeyen" masala uygun olarak, leyleklerin kendilerine hediye olarak getirdiği kızları Mona'da (Isabelle Zighondi) doğar...
Büyüyen Mona'da, annesinin çizdiği resimlerin de sergilendiği bir sanat galerisinde karşılaştığı Selim Bouzeid (Ziad Jallad) ile nişanlanır...
Sıra Mona'nın halası Mimi ile Tony'dedir (Jade Breidi)...
Tam Mona ile Selim'in nişanlarının kutlamasının yapıldığı gün olan 13 Nisan 1975'te önce sabah saatlerinde bir aracın içinden kalabalığa ateş açılmış öğleden sonra ise bu olaya misilleme olarak bir otobüsün taranması neticesinde yaklaşık 30 sivil hayatını kaybetmiştir...
Ki, bu sadece bir başlangıçtır...
Ama farklı din ve kültürlerin beraberce harmanlandığı Lübnan'daki bu iç savaş teröründen etkilenmeyen neredeyse hiç kimse kalmamıştır...
Öyle ki, konservatuvar sınavında Mona; piyano ile Brahms'ın Opus 39, 15 no.lu Valsini çalması gerekirken kendi bestelediği milliyetçi duygulara sahip olan bir şarkıyı seslendirmiş ve böylelikle de elenmiştir...
Hız kesmeden süren terör, bir gün Joseph'in çalıştığı laboratuvarı da vurur...
O patlamayı Joseph sıyrıksız atlatsa da yardımcısı Walid (Charbel Kamel) bacağından yaralanır...
Beyrut'un her yerinde benzeri patlamalar yaşanması sebebiyle; oğlu Fady (John Chelhot) ile kızları Hoda (Greta Zighondi) ve Nada'yı da (Chloé Zighondi) yanına alan Amal, Alice ile Joseph'in evine taşınır...
Zira iş seyahatinde olan kocası Georges yurt dışındadır...
Yetmez Mimi ile Tony'de gelirler...
Yani Alice ile Joseph'in evleri, bir anlamda bir aile oteline dönüşmüştür...
Üstelik işyerleri bombalanan Mimi ile Tony, gelirken yanlarında getirdikleri malzemeleri de aynı evde müşterilerine satmaktadırlar...
Yalnız silahlı çatışma ve bombalamalara, Beyrut sokaklarındaki belirli bölgelere konuşlanarak sivillere ateş açan keskin nişancı dehşeti de eklenmiştir...
Fakat kapılarını çalan komşuları Raymonde'ye (Cécile Moubarak) göre, bastıkları evleri talan eden milisler yüzünden bunlardan daha da beteri yaşanmaya başlanmıştır...
Dakika 43...
Geride sizleri, şu ana kadar anlatılan tarihsel ve duygusal öykünün sürdürülmeye devam edilerek; yıllar boyunca Lübnan da yaşanılan acıların, yer yer "dark comedy / kara mizaha" da başvurularak gözler önüne serildiği 49 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Bitirmeden:
Gerek yurt içinde ve gerekse de yurt dışında ciddiye alınarak okunabilecek her hangi bir profesyonel sinema eleştirisine rastlayamadığımız tarihi ve duygusal bir değer de taşıyan bu filmi, "ailecek" de izlenebilecek bir biçimde gönül rahatlığı ile tüm sinemasever dostlara önerebiliyoruz...
Keyifli seyirler,