En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.066 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
3 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
Senaryosu, Kerry Greenwood’un on iki kitaplık “Phryne Fisher” roman serisi (1989 – 2002) ve “Miss Fisher's Murder Mysteries” (2012 – 2015) isimli dünyanın pek çok ülkesinde yayınlanan TV dizisinden uyarlanarak Deborah Cox tarafından yazılan “Miss Fisher and the Crypt of Tears”, yönetmen koltuğunda söz konusu dizinin "dokuz" bölümünü de çekmiş olan Tony Tilse’nin oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Hikâyesi 1929 yılında "Filistin – İngiltere hattında" geçen film, dedektif Phryne Fisher’ın (Essie Davis), dostu Şeyh Kahlil Abbas’ın (Kal Naga) ricası üzerine, yeğeni Shirin Abbas’ı (Izabella Yena), macera dolu bir biçimde Kudüs’teki hapishane hücresinden kurtararak Londra’ya amcasının yanına göndermesi ile başlar…
Bu eylemi nedeniyle ünlü dedektif Fisher'ın, sık sık yardımına başvurduğu arkeoloji bilimi uzmanı Profesör Linnaeus’da (John Waters), Filistin’den ayrılarak İngiltere’ye dönmek zorunda kalırken gazetelerde:
Dedektif Fisher’ın talihsiz bir kaza sonucunda hayatını kaybettiğine dair haberler dolaşmaktadır etrafta…
Bunun üzerine Londra’daki Lofthouse Malikânesinin bahçesinde, çok üzgün olan Fisher’ın “sevgili” dostu Müfettiş Jack Robinson’ın da (Nathan Page) davetli olarak katılacağı bir anma toplantısı düzenlenecektir ki:
Fisher, bir “son dakika sürprizi” ile geri dönerek ortama dahil olur ve o andan itibaren de konu itibarıyla ivmelenerek hızlanmaya başlayan filmde, izleyici açısından emniyet kemerlerini takma vakti gelir de çatar…
Zira artık Agatha Christie klasiklerini aratmayan “sağlam bir polisiye” ile karşı karşıyayız ve ortalıkta ardındaki gerçeklerin aydınlatılması geren sırlarla dolu “üç önemli vaka” da vardır…
Bunlardan ilki ve en önemlisi, elbette ki aralarında Shirin’in annesinin de (Nicole Chamoun) bulunduğu köy halkının “üç yabancı” tarafından topluca katledilerek öldürülmesidir…
İşte dağa, bal toplamaya gittiği için hayatı kurtulan Shirin’in köyüne yapılan bu baskını geçekleştirenlerin kimliğinin ve bunu gerçekleştirme amaçlarının öğrenilmesi hususu, filmin konusunun temel ana eksenini oluşturmaktadır…
Diğer ikisi ise, yeniden iş birliğine başlayan Fisher ve Jack ile Londra polisini yanıltmak amacıyla farklı mekânlarda işlenen iki ayrı provokatif cinayettir…
Farkındaysanız, işin heyecanını kaçırmamak adına öldürülenlerin kimliklerini açıklamadık…
Tabii bu vakalara yine kimliği meçhul birince, Profesör Linnaeus’un Londra’daki ofisine yapılan saldırıyı da eklemek mümkün…
Fakat şu kadarını söyleyelim ki, filmin finalinde ortaya çıkan faillerin isimlerini ve bağlantılarını duyduğunuz zaman bayağı bir şaşıracaksınız…
Ve hatta ağzınız açık kalarak, özellikle de bunlardan birisi için “hadi be ya?” diyeceksiniz…
Gerçi Fisher, bir sahnedeki “uyarı içeren” tavrı yüzünden ondan “kıllandığını” söyleyecek ancak biz, son dakikaya kadar hiç şüphelenmedik bu karakterlerin hiç birisinden…
Zaten boşuna da dememişler ya, “Ummadığın taş, yarar baş” diye…
Yani bu da aslında bir yerde, kim ne derse desin, filmin senaryosunun gerçekten de “zekice kurgulanmış” olduğu anlamına geliyor…
Bitirmeden, Tutankhamun ve Büyük İskender gibi tarihi kişilikler üzerinden mistisizme de yer verilen filmin kadrosundaki oyunculardan Essie Davis ile Nathan Page’in aynen bu filmde olduğu gibi Phryne Fisher ve Jack Robinson olarak 34 bölümlük TV dizisinin tamamında da yer almış olduklarını belirtmiş olalım istiyoruz…
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.