Senaryosunu Richard Wenk'in kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da, şahane bir James Bond filmi olan "Casino Royale" (2006) den de tanıdığımız Martin Campbell'ın oturmakta olduğu "The Protégé"; "neo - noir" tarzda kurgulanılmış, gizemini sonuna kadar koruyan kanlı bir intikam draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, görsel efekt ve yeşil perde teknolojileri ile başarılı makyaj uygulamalarına ilaveten; koordinatörlüklerini, Georgi Dimitrov, Marius Florian, Dian Hristov ve Georgi Manchev'in ifa ettikleri, dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- 1991 -
Yağmurun...
Bardaktan boşanırcasına bir hızla yağmakta olduğu bir Da Nang, Vietnam akşamında...
Elindeki silahıyla bir binanın içine dalan Moody Dutton (Samuel L. Jackson), hedefindeki kurbanlarının...
Beretta 93 kullanan küçük Anna (Eva Nguyen Thorsen) tarafından...
Delik deşik edilmek suretiyle zaten öldürülmüş olduklarını görüp...
***
Hem Anna'yı hem de masanın üstündeki bez bir çanta dolusu ABD dolarını yanına alıp...
Oradan...
Hızlıca uzaklaşıverir...
***
- Bükreş, Romanya -
Korumalığını üstlenen Anton'un (Cosmin Dominte) göz kulak olması gereken Vali'yi (George Pistereanu), kalmakta olduğu Grand Continental Hotel'in önündeyken...
Moody ve yanında eğiterek yetiştirdiği Anna (Maggie Q)...
Bir minibüse atarak kaçırmış...
***
Ve...
Şimdi de...
Onu serbest bırakmak için...
3 milyon Avro fidye istemektedirler...
***
Para istedikleri çetenin önemli simalarından Petru (Tudor Chirila) ve adamlarıyla buluşmaya tek başına giden Anna...
Anında derdest edilerek...
Vali'nin babası da olan, "Bükreş Kasabı" lakaplı Don Preda'nın (Velizar Binev) malikanesine götürülür...
***
Götürüldüğünde de...
Asıl hedefin...
Boynundaki şah damarına, cep telefonuna ustalıkla gizlenmiş bıçağı saplayarak öldüreceği Don Preda'nın bizzat kendisi olduğu anlaşılır...
***
Yani...
Gerek kaçırılan Vali ve gerekse de istenilen fidye...
Sadece o insan kasabına yaklaşabilmek amacıyla kullanılan yemlerden ibarettirler...
***
Bu arada...
Anna ile beraber bir müşteri siparişini daha tamamlayan uluslararası suikastçı Moody'nin kötü kötü öksürmekte olduğunu da görüyoruz...
***
- Londra -
Sabah koşusunu yapıp...
İşlettikleri kitabevine de uğrayıp kendisi ve yanlarında çalışan görevli kadın (Carmen Palcu) için birer kahve de satın alan Anna...
Otomobiline atladığı gibi soluğu...
Yeme içme, temizlik, tertip vs. gibi...
Tüm ev hizmetlerini Claudia'nın (Caroline Loncq) yerine getirdiği...
Yetmişinci doğum gününü kutlayacakları, Moody'nin malikanesinde alır...
***
Elbette...
Giderken Anna...
Yıllar öncesinden kalma...
Şükranlarının bir ifadesi olarak yanında...
Hediye edeceği...
İki yıl boyunca sadece 90 adet üretilmiş olan ve o yüzden de nadiren bulunabilen, bir "1958 Gibson Flying V" gitar götürmeyi de ihmal etmez...
***
Ki Anna...
Moody'i ziyadesiyle mutlu eden bu hediyenin aslında...
Gelmiş geçmiş en büyük blues gitaristlerinden Albert King'e ait olduğunu söyleyerek...
Gerçek bombayı da patlatacaktır...
***
Bunun altında kalmak istemeyen Moody...
Londra'nın göbeğindeki kitabevinin...
Çok önceden, adına hazırlatmış olduğu tapusunu...
Anna'ya vermeyi ihmal etmeyip...
***
Yeri gelmişken de ondan...
En son 1998'de Paris'te gördüğü...
Sonrasının da bir boşluk olduğu Lucas Hayes'i (Dimitar Nikolov) bulunmasını isterken...
Birlikte Vietnam'a dönmeyi de teklif eder...
***
Vietnam işine hiç de sıcak bakmayan Anna...
Ertesi sabah...
Moody'den aldığı, Lucas Hayes'e dair bilgileri içeren kağıt bilgisayar çıktısını bırakacağı...
Görünürde...
Bir kuru temizlemeci işleten Benny'nin (Gamba Cole) dükkanına uğrar...
***
Ardından da...
Birinci baskı eski bir kitap arayan...
Ancak pahalı bulduğu için alamayıp...
İlgi çekici bulduğu Anna'ya, telefon numarasının yazılı olduğu kartvizitini veren Michael Rembrandt (Michael Keaton) adındaki enteresan bir müşterinin bulunduğu...
Kitabevine geçer...
***
Sabah koşusunda...
Benny ile buluşan Anna ondan...
Hazırlamış olduğu Lucas Hayes flaş belleğini teslim alacak...
***
Akşamına da...
Cebindeki flaş bellek ve elindeki 1969 tarihli "Live At The Village Gate" isimli orijinal B.B.King vinil uzunçaları (LP plak) ile Moody'nin malikanesinin yolunu tutan Anna...
Vardığında...
Kapının açık...
Claudia ile Moody'nin de, oldukça kanlı bir biçimde öldürülmüş olduklarını görecektir...
***
Ki aynısı...
Hatta daha da vahşicesi...
Benny'nin de başına gelmiştir...
***
Bir koşu...
Pasaportları ile yeterli miktardaki nakit parayı almak gayesiyle kitabevine uğradığında...
Otomatik silahlı iki kişinin saldırısına uğrayacak...
Fakat...
Saldırganların her ikisini birden, bertaraf etme becerisini de gösterebilecektir...
***
Aynı gecenin sabahına da...
Kendini bir internet kafeye atan Anna...
5 Nisan 1990 doğumlu...
Annesi Mary Christian ve 1991 Noel gecesi Moody'nin...
Sipariş üzerine arabasında patlattığı bir bomba ile Da Nang'da, sonsuza kadar ortadan kaldırıldığı iddia edilen ve Vietnam'daki isyancılara kimyasal silah satmak suçlamasıyla anılan babası Edward Arthur Hayes'ten (David Rintoul) olma Lucas Hayes'in kimliğine ait malumatı ihtiva eden flaş belleği incelemeye başlayacak...
Hayes'in kurucusu olduğu şirketin CEO'su Jossino Vohl'ün (Patrick Malahide)...
İşlerin kaldığı yerden devam edeceği teminatını verdiği gazete haberinin küpürünü görür görmez de...
"Bir daha asla gitmem" dediği Da Nang, Vietnam'a yeniden uçacaktır...
***
Zira böylelikle...
Moody, Claudia ve Benny'nin ölümlerine sebep olan...
Lucas Hayes'e veya bu organizasyonun arkasındaki asıl faile ulaşmayı ummaktadır...
Dakika 34...
***
Yakın dövüş, silahlı çatışma ve tarafların birbirlerine uygulayacakları işkence sahnelerinin...
Aksiyon meraklılarını, yeterince tatmin edeceğini düşündüğümüz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; beklenmedik derecedeki pek çok ters köşe sürprizi de bünyesinde barındıran, 75 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,