Son derece “özgün” ve “ters köşeler” ile dolu olan senaryosunu Samuel Bandeira ile Gabriel Legua’nın yazdıkları ve yönetmen koltuğunda Vladislav Khesin’in oturduğu (birbirlerini bütünleyen) “iki bölümlük” “Alone”:
Bir kez daha IMDB’deki “kendi sınırlı ezberlerinin” dışına çıkılmasından hoşlanmayan malum kitlece verilen 4,3/10 luk ortalama üzerine izleme listemize aldığımız bir film oldu…
Peki, hiç değilse bu defa yanıldık mı?
Keşke…
Ama ne gezer…
Hadi gelin başlayalım yorumumuza…
Film, en ince ayrıntısına kadar tamamını, “Kör Tuttuğunu Öper” olarak adlandırdığımız "sıra dışı" bir ikinci bölümün finalinde daha kapsamı olarak yeniden göreceğimiz bir sahne ile start alır…
O anlarda da:
Sicim gibi yağan yağmurun altında yalvar yakar ağlayan Hailey (Sara Anne) ve ona doğru koşan annesi Jill (Christa Atkins) ile silahını elleri zaten havadaki Daniel’a (Kyle Dondlinger) doğrultmuş olan Şerif Kavanaugh (Chuck Mccarns) kadrajdadırlar…
Elbette ilk başta bu manzaraya bir anlam veremiyor ve birden bire bir başka konuya atlandığı hissine kapılıyorsunuz…
Ancak lafı dolandırmadan hemen söyleyelim…
Bu filmdeki bütün olaylar, bir diğeri ile tamamen bağlantılı bir bütünlük arz etmektedir…
Derken…
Görme engelli yazar Emma’nın (Elizabeth Arends), Dr. Petersen’ın (Circus-Szalewski) tavsiyesi üzerine Robert (Caesar James) ve Jill çiftinin satmayı planladıkları sessiz ve sakin kır evlerine gitmek üzere Robert’ın kullandığı araç ile yola koyulduklarını görürüz…
Onları, elindeki “hoş geldin” hediyesi olan bir şişe şarap ile Jill karşılayacaktır…
(Lütfen ileride içilmenin yanı sıra özellikle de ikinci bölümde bir başka işe de yarayacak olan bu “şarap şişesini” aklınızın bir köşesine kaydediniz…)
Robert Emma’ya, alarm sistemi dâhil ev ve evde kendisinin konforu ile güvenliği için sağlanmış olan kolaylıklar hakkındaki gerekli bilgileri verir…
Robert ile Jill onu yalnız bırakarak gittikten sonra yerleşerek duşunu da alan ve ardından da uykuya dalan Emma, sabah uyandığında evde kendisinden başka birinin daha bulunduğu şüphesine kapılır aniden…
Fakat çok üstelemez ve evin verandasındaki açık havada, elindeki ses kayıt cihazı ile yakaladığını düşündüğü huzur içinde kitabının hazırlıklarına girişir…
Tam da bu esnada, kulak tırmalayarak ötmeye başlayan bir siren sesi duyulur ve Emma, kitabı için notlar almayı bırakarak alarmı kapatmak üzere evin içine yeniden girer…
Sabah ki kuşku ve ardından gelen bu olay sonrasında huzuru iyice kaçan Emma, iki gün önce mutfak tezgâhının üzerine bıraktığı bıçağı almak üzere mutfağa doğru yönelir…
O da ne?
Bıçağın yeri değiştirilmiştir…
Bunun üzerine ciddi anlamda paniğe kapılan Emma, yardımına gelmesi için derhal Robert’ı arar…
Peş eşe eve gelen Jill ile Robert kendisini sakinleştirmeye çalışırlar…
Çalışırlar da…
Ne yazık ki, ipin ucu kaçmış ve o an için kim olduğunu öğrenemediğimiz bir erkeğin saldırısı ile karşı karşıya kalmıştır sonuçta Emma…
Yani Emma’nın, evde yalnız olmadığına dair olarak kafasında oluşturarak Robert ve Jill’e ifade ettiği endişelerinde, yerden göğe kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır artık…
Ve kısa süren bir boğuşma sonrasında, Emma’nın sırtlanarak evin bodrum katına indirilmesi ile filmin “Ava Giderken Avlanmak” biçiminde tanımladığımız yaklaşık 25 dakikalık ilk bölümü de tamamlanmış olur…
Kırmızı bir otomobil ve içindeki dört genç, aynı eve doğru yol almaktadırlar…
Kimler mi bunlar?
Evin sahibi Robert ile Jill’in çocukları Hailey ve “alkolik” Jesse’nin (amcası Nicolas Cage’in gençliğini ikiziymişçesine andıran Bailey Coppola) yanı sıra Hailey’e askıntı olan Luke (Dane Majors) ve uçarı Nicole’dür (Albina Katsman)…
Çok geçmez davetsiz misafirler olarak bu dörtlüye, Hailey’in kendisinden hamile olmasına rağmen terk ederek ayrıldığı erkek arkadaşı Nate (Graham Jenkins) ile Nicole’ün sevgilisi Daniel’da (Kyle Dondlinger) katılır…
Geride sizleri, fazlasıyla kanlı bir “slasher”ın beklediği 50 – 55 dakikalık kocaman bir yeni bölüm bulunmaktadır…
Bitirmeden ilave edeceğimiz son husus ise, sanki kopuk kopukmuş gibi ilerleyen kurgunun canınızı sıkmasına asla izin vermemeniz…
Zira emin olun film bittiğinde, hikâyede yerli yerine oturmayan tek bir parça dahi kalmayacak ve türün meraklısıysanız bayılacaksınız…
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere kendi değerlendirme sistemimiz içinde "Geçer” kategorisine dâhil ederek puan olarak da 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz puan ve yazılan yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,