Hesabım
    Joker: İkili Delilik
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Joker: İkili Delilik

    Her Şeyden Biraz Var ama Hiçbir Şeyden Tam Yok

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    Todd Phillips’in 2019 yılında kotardığı, izleyiciyi önce ikiye bölen, sonra bir anda birleştiren ve beklenti yaratmayı başaran orijinal filminin devamı Joker: İkili Delilik sinemalardaki yerini aldı. Joker, yani Arthur Fleck’in akıl hastanesi ve devam eden mahkeme sürecine odaklanan film, karaktere yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlıyor. Bunu biçimsel olarak da hedefleyen yönetmen, bir müzikal anlatı yapısı kuruyor ve bu isteğini pekiştiriyor. Sonuç olarak ise her şeyden biraz olan ama hiçbir şeyden tam olmayan bir yapım ortaya çıkıyor. Filmin başlıca rollerinde, ilk filmle Oscar heykelciğini evine götüren Joaquin Phoenix, son dönemlerde oyunculuğa ağırlık veren Lady Gaga, geçtiğimiz yıla damga vuran isimlerden olan Brendan Gleeson, Catherine Keener ve Sophie Dumond gibi isimler yer alıyor.

    Devam filminin kuşkusuz en önemli ve en çok tartışma yaratacak özelliği müzikal tercihi. Lady Gaga transferiyle set sürecinden itibaren konuşulmaya başlanan bu tercih izleyiciyi daha içeriğe geçmeden bölüyor. Zira, müzikal türünü sevmiyorsanız Joker: İki Delilik filmini sevme şansınız yok. Phillips, müzikal sevmeyenleri de kucaklayalım romantizmine hiç girmemiş. Bu film müzikal bir filmdir demiş ve en baştan türü sevmeyenlerin bağını koparmış. Ancak, bu keskin çizgiler ortaya çıkan sonucu kurtarmaya yetmemiş. Müzikal tercih bu anlatıya ve senaryoya hiç ama hiç yakışmamış. Müzikalin yoğun olduğu sahnelerin tercihi, ortaya çıkış şekilleri hiç inandırıcı durmuyor. Sanki film çekilmiş de rastgele bazı sahneler seçilip sonradan müzikale çevrilmiş gibi bir his bırakıyor. Joker’in ilk filmdeki o Scorsesevari atmosferi ve Taxi Driver soslu altyapısı kapalı mekan ağırlıklı bir senaryo olmasına rağmen ara ara ruhunu devam ettirmeye çalışsa da yine müzikal tercihiyle alaşağı edilmiş. Phoenix’in sağlam oyunculuğu da müzikal sahnelerde epey sarsılmış. Onun şarkı söylediği güzel bir film izlemek isterseniz size Johnny Cash biyografisi Walk the Line filmini öneririm. Buradaki tercih, Clint Eastwood’un şarkı söylediği western (Paint Yoru Wagon) projesinden bu yana gördüğüm en alakasız tercih ama olsun, kaderimizde bunu yaşamak da varmış.

    Warner Bros.

    Müzikal tercihi bir kenara bırakırsak, filmin en iyi yanının elbette sinematografi ve diğer teknik özellikler olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Özellikle ilk filmle Oscar adayı olan Lawrance Sher’in görüntü yönetimi ve ilk filmin kazandığı iki Oscar heykelciğinden birini evine götürmeyi başaran Hildur Guðnadóttir’in melodileri üst düzey. Bu kategorilerde yeni Oscar adaylıkları ya da ödülleri gelirse hiç itiraz etmem. Bu görsel ve işitsel şölen yanında müzikal tercihini de göğsünde yumuşatmayı bilenlerden olursanız, film sıkılmadan izlediğiniz ve nispeten keyif aldığınız bir hale dönüşecektir. Ancak, ilk filmden sonra aklınız hala Joker’in durduğu yeri isyan noktasında oluşturduysa bir büyük hayal kırıklığını da karakter oluşumunda yaşayacaksınız. Ben ilk filmin, Joker’in arabanın üzerinde Fight Club tarzı bir devrim hareketi başlatmaya çalıştığı yerde bitmesi gerektiğini düşünüyorum ve o zaman bir başyapıttan söz edebilirdik ama sektörün içinden gelen, sistemin içinde kendine komedilerle yer bulan Phillips, son anda sisteme çomak sokacak kadar cesur olamadı ve Joker’i akıl hastanesine tıktı. Belki yanlışından dönmüştür umuduyla salondaki yerimi aldım ama maalesef çok daha kötü bir noktaya taşımış. Joker’e acı dolu bir geçmiş vermiş ama bunu yaparken dümenini sönük, boyun eğen ve ilk filmdeki olayları tamamen bir fantezi/akıl hastalığı üzerinden gerçekleştiren bir Joker profiline doğru kırmış. Bu da ne Joker, ne de DC evrenine yakışmayan bir karakter ortaya çıkarmış. Layık gördüğü ve yeni yol açtığı final sahnesi de bunu olumsuz anlamda daha ileri taşıyor. Yani, yeni film ilkinden kötü bir noktada dururken, final daha da kötü bir noktaya gitmesine sebebiyet vermiş. TV’de gece 03.00’da yayınlanan ikinci sınıf aksiyon tadındaki final sanırım en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Harley Quinn içinse bundan daha kötü bir temsil nasıl olur merak içerisindeyim. O da video kaset döneminin vasat film-noir filmlerindeki ataması yapılmamış femme fatale karakterler gibi bir yerde duruyor.

    Joaquin Phoenix, ilk filme yakın bir performans sergiliyor ve filmin yine en iyi özelliği olarak göze çarpıyor. Lady Gaga da üstün bir performans sergilemese de gerektiği kadar katkı veriyor. Son dönemlerde Oscar radarına da girmeye başlayan Brendan Gleeson yardımcı rollerin en iyisi olarak göze çarpıyor. Kendisini izlemek son yıllarda sinema adına gerçekleşen en güzel şeylerden biri. İzlemeyen varsa, hemen bu akşam Banshees of Inisherin izlemek yapılabilecek en güzel aktivite olarak değerlendirilebilir. Oyuncu performansları filmin izlenebilirlik seviyesini artırıyor. Kısaca toparlamak gerekirse; ilk filmin çok gerisinde kalan, müzikal tercihiyle yanlış bir yola girilen, Joker karakterini kabul edilemez bir noktaya getiren ve kötü bir finalle de bütün bunları güzelce paketleyen kötü bir içerik var karşımızda. Biçimsel yetkinlik ve başarı filmi en azından sıkılmadan izledik seviyesine çıkarıyor ve sonuç hanesine “vasat” kelimesini yazdırıyor. Film, bir suç filmi mi? Mahkeme draması mı? DC evreninin önemli duraklarından biri mi? Bir aşk hikayesi mi? Bunların hepsinden biraz var ama hiçbirinden tam yok. Joker’i en iyi anlatan cümle sanırım zihnimde bu şekilde yer etti.

    Joker: İkili Delilik
    Joker: İkili Delilik
    Vizyon tarihi 4 Ekim 2024 | 2s 19dk
    Yönetmen Todd Phillips
    beraberinde Joaquin Phoenix, Lady Gaga, Brendan Gleeson
    Basın
    3,4
    Üyeler
    1,9
    Beyazperde
    2,5

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top