Kilitli kapılar ardında cinayet!
Yazar: Banu BozdemirKaranlık Şehir Hikayeleri kapsamında ilk film olarak karşımıza çıkan Kilit; bir cezaevinde yaşanan gizemli cinayetlerin peşinde ilerleyen bir hikaye. Senaryosunda Adil Oğuz Valizade, Arif Valizade ve polisiye roman yazarı Cenk Çalışır imzası bulunan filmi kardeşlerden Adil Oğuz Valizade yönetmiş. Film geleneksel olay örgüsünden Hollywoodvari bir çözüm sorgusuna gidiyor. Tabii bakıldığında seri cinayetler bizim ülkemizin konusu değil, genelde kişisel husumetlerin yarattığı ölüm vakaları polislerin önüne düşer.
Burada cezaevinde bir sabah neredeyse aynı saatlerde yaşanan ve on kişinin ölümüyle sonuçlanan bir cinayet ağı var. Cinayet ağını bir kenara bırakırsak, olayı çözmek için istihbarat tarafından görevlendirilen Selin ve Başkomiser Erol arasındaki diyaloglar da ilgi çekici bir biçimde karşımıza geliyor. Erol bir maço, kuralları olan, yemek yemeyi özellikle eti seven ve bununla birlikte kafası çalışan bir başkomiser olarak karşımızda. Selin ise daha modern kalıplar içinde, çıkış yolu arayan ve Erol’un hareketli yaşamına biraz da fon teşkil etmek üzere seçilmiş bir kadın figüründe! Maalesef!
Film seyirciye cezaevinde katil potansiyeli olabilecek kişileri teker teker dolaştırıyor. Başgardiyan Hamza’nın mahkumlara ve mesai arkadaşlarına karşı sert tavrı kuşku yaratıcı bir ayrıntı olarak kenarda duruyor. Şüpheli bir mahkûm ve babacan hapishane müdürü de tüm iyi niyetine rağmen şüpheli statüsünde filmin merkezinde duruyor. Erol ve Selin’e düşen ölümlerinde herhangi bir fiziksel darp, yaralanma, boğulma izi bulunmayan, bizi neredeyse uhrevi bir varlığın cinayet işlediğine inandıracak bu garip olayı ne yapıp ne edip çözmek!
Film neyse ki kolay ve uhrevi yolu seçmiyor ve bilimsel birtakım çıkarsamalarla cinayetlerin arka planındaki aynılığı sorgulayarak çözüme ulaşıyor. Spoiler teşkil etmesi muhtemel ama ölen mahkumların birtakım belli başlı özellikleri var. Hepsi de adi suçlar teşkil eden tecavüz, kadın cinayetleri ve pedofili davasıyla içeriye giriyor. Tekrar salındıklarında da aynı suçu işleyip tekrar içeri düşen mahkumlar. Burada film bu tarz suç işleyenlerin neden tekrar topluma salınıp, aynı suçu işlemeye bir anlamda teşvik edildiklerini de sorguluyor. Bu mahkumlara gerekli cezayı vermeyen adalet sistemini de! Film cinayetlerin arka planıyla ilgili tarihi bir manevra alanı da yaratıyor ve geçmişte yapılan idamların duygusunu bir mahkum üzerinden bugüne taşıyor! O da filmin detaylarından biri olarak yerini alıyor.
Seren ve Erol cezaevine girdiklerinde onları karşılayan fare ölüleri de cinayetin yolunu aydınlatıcı bir unsur. Film burada ilaçlarla ilgili doz kullanımının şifa ve ölüm arasında yarattığı derin uçurumu da masaya yatırıyor. Olayın büyük kısmını Erol komiser çözüyor ve çözüm şekli kafalarımızda neyse ki fazlaca bir soru işareti yaratmıyor. O kısma da gerekli araştırma yükü yüklenmiş durumda! Ya da en azından cinayetlerin nedeni ve çözümü için ortaya sürülen sebepler çok absürd ve gerçek dışı gelmiyor.
Filmin akışında, olay örgüsünde, cinayeti üstlenen kişinin arka planında yani sebebinde bir sıkıntı yok. Sadece film Erol gibi bizim de içimize katile dair küçük ipuçları salıyor ve o kişiyi daha yakından markaja almamızı sağlıyor. Gerilim ve gizem başarısı da yerinde. Başgardiyan Hamza’nın rolü biraz açıkta kalıyor gibi. Kilit isim gibi dursa da, film seyirciyi, potansiyel suçlu olarak onun üzerine salmak istese de pek başarılı olamıyor. Ama Mert Fırat, Timur Acar, Mustafa Alabora ve Melisa Aslı Pamuk’un başrolünde yer aldığı film akıcı bir şekilde seyirciye ulaşmayı başarıyor.