Senaryosunu, Rob Allyn'ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda Michael Haussman'ın oturduğu “Edge of the World”, 1841 - 1868 yılları arasında Borneo adasındaki Sarawak bölgesinin ilk beyaz Raca'sı olan Sir James Brooke'un, Rudyard Kipling'in "The Man Who Would Be King" (1888) isimli hikayesi ile Joseph Conrad'ın "Lord Jim" (1899) adındaki romanına esin kaynağı olan yaşamından bir kesitin sunulduğu biyografik bir drama...
1839...
İngilizlerin dünyanın yarısını yönettikleri İmparatorluklar, daha da doğru bir deyimle "kolonyal emperyalizm" zamanı...
Güney Çin Denizinde, kendilerinin ulaşamayacakları bir yerde, İngiltere'nin üç katı büyüklüğünde bir orman adası bulunmaktadır...
Ki; Brunei Sultanı Omar Ali Saifuddin II (Wan Hanafi Su) tarafından yönetilen Borneo o günlerde, altın, kömür ve baharat bakımından zengin, binlerce mil uzunluğundaki bakir bir imparatorluğun merkezidir...
Fakat Malay lordları ile Dayak kabileleri, Sultanın otoritesinin kendilerini Lanun korsanlarından korumaya yetmediğini düşünmeleri nedeniyle, bölge neredeyse bir yangın yerine dönüşmüş olup her yerde isyanlar baş göstermektedir...
İşte tam da bu ortamda, hikayenin baş kahramanı maceraperest bir gezgin olan Sir James Brooke (Jonathan Rhys Meyers), James'in kuzeni Albay Arthur Crookshank (Dominic Monaghan), yeğeni Charlie (Otto Farrant) ve rehberleri Subu (Shaheizy Sam) adaya ayak basarlar...
Basar basmaz da kabilelerden birince ele geçirilerek Sultanın elçisi Prens Badruddin'in (Samo Rafael) huzuruna çıkartılırlar...
Derken...
Şakır şakır İngilizce konuşan Prensin kuzeni Sarawak Valisi Prens Mahkota'da (Bront Palarae) kendilerine katılır...
Birlikte yola koyulan ekip ırmakta, korsanlarca yakılan ve öldürülen insanların yer aldığı bir köye rastlar...
Sabah bir Dayak köyünde uyanan James, Prens Badruddin'in kuzeni ve ileride hayatının kadını olacak olan Prenses Fatima (Atiqah Hasiholan) ile tanışır...
Yalnız çok daha önemli bir husus, Prens Mahkota'nın Prens Badruddin'in gıyabında James'a yalan söyleyerek gemisindeki topları istemesidir...
Zira iki kuzen aralarında, bir sonraki Sultan olabilmek uğruna kıyasıya yarışmaktadırlar...
Ve bunlardan hangisi, insanları hayatlarından bezdiren Lanun korsanlarını alt ederse, bu yarışta birkaç adım öne geçecektir...
Ancak hem James hem de Badruddin, Mahkota'nın ayak oyunlarının farkındadırlar ve Badruddin bu yol da James'den, kendisine yardımcı olmasını ister...
Bunun karşılığında, Mahkota'nın zorbalıklarını engellemekte zorlanan James'in talebi ise, hem de Mahkota'nın gözleri önünde:
Eğer korsanları bertaraf edebilirse, Sarawak'ın yönetiminin Makhota'dan alınarak kendisine verilmesi olur...
Dakika 44...
Elbette anlatılanlar gerçek bir öyküden alıntılandığı için sonucu herkes biliyor...
O yüzden de şimdi kalkıp, Badruddin ve James ikilisi ile Makhota arasındaki mücadele de ipi kimin göğüslediğini finalde öğreneceksiniz dememizin pek bir anlamı yok...
Ama bu durum, geride kalan 60 dakikalık kanlı ve entrika dolu savaşı izlemenize engel de değil...
Hele de dünya aleme, "I'm Vaccinated: Enjoy" denilmek yerine, Sarawak Turizm Kurulunca da desteklenen film de, eşsiz doğa manzaraları da sunuluyorsa...
Keyifli seyirler,