Yollar tanışmaya çıkar!
Yazar: Banu BozdemirBazı filmler duygularıyla sizin gönül telinize dokunur, tesadüfi zorunlulukların sancılarıyla kıvranan bir yetişkin ve bir çocuğun hayatına sızdığımız filmlerin sayısı hiç de az değil. Aklıma ilk gelen Leon oluyor. Tabii orada arka planda büyük bir dehşet dönüyor ve bir kader ortaklığı çıkıyordu oradaki trajediden. Buradaki hikaye ise bekar ve çocuğu olmayan radyo programcısı Johnny’nin kız kardeşinin oğluna yani yeğenine bakmasını anlatıyor, onun ebeveynlik sürecini nasıl yönettiğini takip ediyoruz.
Aşk ve kişisel çıkarlarla başkalarını önemseme arasındaki çekişmenin ortasında, geçmiş ve gelecek arasındaki bağlar üzerine hassas ve derin bir hikayeye dönüşüyor C’mon C’mon / Yaşamaya Bak…
Yönetmen Mike Mills’in yakın çevresini markaja alarak çektiği filmlerden bir tanesi de diyebiliriz film için. Beginners’in babasıyla ilgili otobiyografik bir hikaye olduğunu; 20th Century Women’ın da kendi çocukluğundan uyarlanmış ve annesi hakkında bir film olduğunu düşünürsek C’mon C’mon için kendi çocuğundan ilham aldı demek zor olmaz…
Çocuklarla ilgili bir radyo belgeseli hazırlayan, yeğeni Jesse’yi de bu soru dolu yolculukta yanına alan Johnny çocuklara mutlulukla ve gelecekle ilgili sorduğu soruların üzerinden bir kez daha pratik yapmış bir halde geçiyor ve Jesse ile yaşadıkları ilişki aracılığıyla bir nevi sorduğu soruların cevaplarını buluyor.
Kardeşi Viv sorunlu kocasını kurtarmak için ona yönlenirken, oğlunu da Johnny’e emanet ediyor. Bir aile dramının içerisinde Jesse, hem uzak kaldığı annesinin özlemiyle, hem de çocuk pratiğine uzak dayısının bocalamaları arasında epey hırpalanıyor. Hırpalanma konusunda Johnny’i de hesaba katabiliriz elbette. Johnny bakıcılık yaparken aynı zamanda yeğenini babasının hastalığının gerçekliğinden korumaya, bunu yaparken de zaman zaman yanlış adımlarla çocuğu kendinden uzaklaştırmaya devam ediyor. Nasıl mı? Jesse yolda kısa bir süre gözden kayboluyor ve Johnny panik bir biçimde onu arıyor. Bulduğunda çıldırmış gibi olduğundan bu Jesse’yi daha da geriye itiyor. Kardeşi Viv ile yoğun telefon görüşmeleri sonucunda güven ilişkisi tekrar devreye girmeye başlıyor. Yani film ilişkiler üzerine bize deneme yanılma yöntemi sunuyor ve biz sonuçları üzerine tam olarak neticeler alamadan bir sonraki hesaplaşmayla karşılaşıyoruz.
Siyah beyaz çekilen film içinde nostaljik bir tat barındırıyor ama bu siyah beyazın anlamını çok da açığa çıkarmıyor, belki de herkesin büyüme dönemlerine ilişkin anılara taşımaya çalışıyor bizleri. Sonuçta Johnny ve Viv arasında da annenin ölümünden sonra oluşan bir kopukluk var. Bir yandan da onu onarma süreci içeriyor bu zorunlu bakım süreci.
Filmin başrolünde Joaquin Phoenix ve çocuk oyuncu Woody Norman var. Mike Mills filmde karakterlerine yardımcı olacağını düşüneceği fikirler atmaktan geri durmuyor. Onlara kitaplardan ve makalelerden oluşan çıkış işaretleri sunuyor. Bazen de masayı tıkırdatan parmaklar iletişim için işbaşına geçer. Tanımakla ilgili filmin içinde dolaşırken mutlaka kendinizle ilgili cümleler yakalamanız mümkün diye düşünüyorum. Phoenix izlemek her zaman keyifli tabii, Norman’ın çocuk enerjisi ise çok tanıdık!
twitter.com/banubozdemir