Hesabım
    Kulübeye Tıklat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Kulübeye Tıklat

    Kulübeye hoş geldiniz!

    Yazar: Banu Bozdemir

    M. Night Shyamalan doğanın gerilimli mistik kodlarını takip etmeye ve filmlerinde heyecan verici açılış sahneleri yazmaya devam ediyor. Knock At The Cabin / Kulübeye Tıklat’ın geneli için aynı şeyi söylemek mümkün olmasa da iri yarı Leonard ile yedi yaşındaki Wen arasında geçen, arkadaşlık üzerine kurulmuş diyaloglar taptaze. Bir yandan küçük kızla yabancı adamın nereye gideceği belli olmayan tanışma hikayesinin gerilimi de devam ediyor...

    Shyamalan kıyamet kabusunu daha önce de denemişti, 2008 yılında çektiği The Happening'de. Orada da seyircinin algısını bozacak olaylar dizilimine, diyaloglara imza atmış ve hikayenin mekanlarını çokça bölmüştü. Burada tek mekanın gücünü iyi kullanıyor diyebiliriz ama her şey mekanla bitse keşke!

    Paul Tremblay’ın 2018’de çok satan korku romanı The Cabin at the End of the World’den uyarlama film büyük bir kıyamet krizinin arkasına sığınıyor ama mahşerin dört atlısı kıvamında iki eşcinsel babaya uzanan elçilerin öyküsü ve ikna kabiliyetleri maalesef yetersiz kalıyor. Dünyanın yaklaşan sonunu yedi yaşındaki bir kız ve iki babasının hayatının üzerine yıkmak ve onların ikna olmadıkları her dakika, elçilerden birinin hayatına son vermek inandırıcılıktan uzak bir inanç algısına dönüşüyor. Belki de inancın bu kadar ikna edici olmadığına, bu kadar iyi niyetin döndüğü bir ortamda günümüz algısının bunu kaldıramayacağına vurgu yapmak istiyor yönetmen. Belki de gerçekten bunu amaçlıyor. Ve bize ayna tutmak amacında olabilir ama biz günümüz algılarında o aynayı parçalayıp atıyoruz.

    Filmdeki Eric ve Andrew’in eşcinsel olmalarını kendileri kadar sorgulamak istemiyorum ama burada filmin farkındalık yaratmak istediğini düşünüyorum. İki insanın farklı kimyaları, inanç dünyaları, aileye bakış açıları ki onlar kan bağı olan gerçek bir aile değil, tıpkı seçildiklerini iddia eden dörtlü gibi tesadüfen bir araya gelmiş izlenimi yaratıyor. Böylece dağılmalarının daha kolay olacağı yönünde seyirciye ilginç sinyaller yollamak istemiş olabilir yönetmen. Tabii burada ilginç olan, Wen’i olayın dışında tutarsak, iki yetişkinin kısa bir an da olsa hangisinin hayatta kalacağını tartışmaları oluyor ki bu kapılarına dayananların İncil odaklı olduklarını düşünmeleri de olası. Shyamalan’ın enteresan bir dünyası olduğu gerçek. Onun dünyasında uzaylılar, hayaletler ve süper kahramanlar çok normal yer buluyor, o yüzden İncil’in içinden çıkıp gelen ve kıyameti haber verecek dört atlının (insanın) varlığı çok sarsıcı değil, bilakis çok normal!

    Bunlar sadece arabayla geliyorlar ve savaş, kıtlık, salgın gibi kavramları temsil ettikleri için, ikiliyi ikna edemedikleri her noktada dünyanın sonunu hazırlayan felaketlere yol açıyorlar. Hemşire Sabrina öldüğünde salgın patlak veriyor, aşçı Ardiane öldüğünde ise kıtlığın başlaması gibi detaylar da göz kamaştırıyor, hatta öğretmen Leonard’ın İsavari bir figür olduğunu söylemek isterdim ama filmin öne çıkan yanı kişilerden çok gerilimi. Bu anlamda yönetmen bu işi hala iyi başarıyor ve ustalık seviyesinde gerilim yaratmayı başarıyor. Onun dışında dünyanın geleceğini eşcinsel çiftin ellerine teslim etmesi vs.. daha ana akım izleyicinin kabullenir tavrına sığınmak gibi algılanabilir. Ama filmin sonu ilginç bir bükülme yaşıyor ve yönetmen bize şöyle bir önerme sunuyor. Dünya inançlıların hatrına dönüyor ve eşcinsellik dünyanın dönmesine kurban edilebilir! Tabii mahşerin dört atlısı da insanlığa kendini ifade edene kadar telef olup gidiyor. Bundan da şunu mu anlamalıyız, bu son uyarıydı, bir daha elçiler falan gelmeyecek! Sanırım insanlık kaderiyle baş başa kaldı artık, bu da Shyamalan’ın bize biçtiği ceza olsun!

    Hikayede çözülmemiş ve tatmin edici olmayan yanlar mevcut ve dini referansların modern bir dille yorumlanışı bizi biraz hikayeden uzağa itiyor. Çözümü hala kurban etme mantığında arayan ve cellat kafasında ilerleyen hikaye zayıf da olsa, dünyanın kalbinin attığını söylüyor ve bir noktaya kadar gerilimle sürüklediği hikayesini iyi bir sonla tamamlayamıyor. Oysa bir önceki filmi Old finiş çizgisine kadar gayet tatmin ediciydi ama Kulübeye Tıklat bu anlamda vasat kalıyor!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top