Senaryosunu, David Lafontaine'in hikaye danışmalığında Christopher Borrelli'nin yazdığı ve yönetmen koltuğunda Jordan Barker'ın oturduğu “Witches in the Woods”, gizemini son anına kadar koruyan oldukça kanlı bir korku - gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, dünya prömiyeri "Toronto After Dark Film Festivalinde (TADFF)" yapılan ve insanları korkutmak için:
"Annabelle" (2014), "The Nun" (2018), "The Curse of La Llorona" (2019) ve "The Conjuring: The Devil Made Me Do It" (2021) gibi senaryosunda, din ve din kökenli tarihi referanslara ağırlık verilen (şimdilik) sekiz uzun metrajlı sinema filmini bünyesinde barındıran "The Conjuring Universe" tarzı prodüksiyonlara cevaben; zekice kurgulanmak suretiyle ayakları yere basan dünyevi bir dil kullanılarak çekilmiş olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
Hani zaten film de, iki Academy Ödüllü İngiliz senarist Robert Oxton Bolton'ın, o ünlü; "Bir inanç, yalnızca zihnin sahip olduğu bir fikir değildir; zihne hükmeden bir fikirdir" sözcüğü ile de başlar...
Derek'in (Craig Arnold) sürücülüğünü yaptığı bir SUV ile Jill (Hannah Kasulka), Bree (Humberly González), Matty (Alexander De Jordy), Philip (Corbin Bleu), Alison (Sasha Clements) ve Matty'nin kardeşi Tod'dan (Kyle Mac) oluşan yedi genç; snowboard turu yapmayı planladıkları Berkshire North kayak merkezine doğru ilerlemektedirler...
Ancak yolları Eyalet Polisince kesilen gençler; memurlardan birinden (James Gilbert), bir kamyonun devrilmiş olması nedeniyle yolun kapandığını ve aynı sebeple de alternatif bir yolu kullanmaları gerektiğini öğrenirler...
Güzergah, seksen kilometre kadar uzayınca da, küçük bir marketi de bulunan bir benzinlikte ihtiyaç molası verirler...
Kamyonetinin kasasındaki öldürülmüş ayı yüzünden Jill ile küçük bir sürtüşme yaşayacak olan avcı John'ın da (Ian Matthews) alışveriş yaptığı marketten; her nedense diğer iki kızın dışladıkları Matty'nin sevgilisi Bree, dikkatini çeken turistik bir bilgilendirmeyi de içeren "Cadı Mahkemesi Tarihi Alanı" nın tanıtıldığı ilginç bir broşürü satın alır...
Neyse...
Tod, Stoughton Vadisinden geçen daha kestirme bir yol tarifi almıştır marketi işletenlerden...
Ki bu yol, yoğun halüsünasyonlar gören Eunice Tilly Osborne adındaki bir hizmetçi kız; kasaba papazı William Stoughton tarafından içine şeytan kaçtığı iddiası ile itham edilince, başlatılan bir cadı avı süreci sonunda, benzer emareleri gösteren toplam on iki kız, büyücülük suçlamasıyla asılarak idam edilirler...
Derken...
Kestirme diye de önünde, "Girmek Yasak" yazılı tabelanın da bulunduğu bir yere varırlar...
Yaşanan ufak bir tartışma ve fikir teatisinin ardından, bölgenin girişene çekilmiş; sürpriz ziyaretçilerin izinsiz girişlerini engelleyici zinciri de parçalayarak yola devam kararı alınır...
Ve...
Çok geçmez...
Tod'un aklına uyarak ana yolu terk eden kafadarlar bilmedikleri bir yerde, yönlerini de kaybederek, öylece kayboluverirler...
Üstelik Derek bir an için gözünü yoldan ayırınca, araçları savrularak kara da saplanır...
Tuvaletini yapmak üzere gruptan ayrılan Jill'in artık Derek'in değil de Philip'in sevgilisi olduğunu öğrenmemizin yanı sıra parçalanarak öldürülmüş bir hayvan cesedine rastlayan Alison'ın tedirginliği de iyice artmıştır...
Uzatmayalım...
Çocuklar direksiyonuna Alison'ı oturttukları aracı gerisin geriye iterek saplandığı yerden çıkarsalar da; umulmadık bir anda, el frenini çekerek durmak yerine okulda yaşadığı bir olayın yol açtığı travmanın etkisinden kendini bir türlü kurtaramayan Alison, talihsiz bir hamle ile gaza basarak aracı yeniden daha derinlemesine kara saplar...
Yardım istemekten başka çareleri kalmamıştır artık...
Fakat ne yazık ki, Jill'in ki dışında hiçbirinin telefonları da çekmemektedir...
O yüzden Jill'den telefonunu isteyen ve böylelikle de Philip'in Jill'e gönderdiği mesajı da gören Derek; ormanın yüksekliklerinde sinyal aramaya çıkacağını belirterek, hesaplaşmak amacıyla Philip'i de yanına alır...
Lakin önceliklerinin buradan kurtulmak olması hususunda mutabık kalarak araçlarına geri dönerler...
İçlerinden Alison ile Tod, yaya olarak yürüyerek yardım çağırmak gayesiyle yola koyulurlarken diğer beşi camları donmuş olan minibüsün içine sığınırlar...
O yüzden de dışarıda olup biten hiçbir şeyi görememektedirler...
İşte tesadüf bu ya, vahşi hayvanlar için gizli tuzaklar kuran John'da o bölgede avlanıyor olmasın mı...
Dakika 45...
Oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan filmin geride kalanında sizleri; bu yedi gencin, hayatta kalabilme mücadelesinin anlatıldığı 45 dakikalık, büsbütün akıllara ziyan bir bölüm daha bekliyor olacak...
Bakın da görün bakalım, kaderlerimiz; insan ürünü oldukları apaçık ortada olan dini mitler mi yoksa insanın da bizzat müdahil olduğu doğa vasıtasıyla mı belirleniyor...
Elbette fikir "şahane" olunca, elde edilen sonuç ve verdiğimiz puan da bir başka oluyor...
Lütfen takılmayın siz; verilen düşük puan ve anlatılan konuyu idrak edemedikleri açıkça ortada olanların yazdıkları mesnetsiz eleştiriler içeren anlamsız yorumlara...
Keyifli seyirler,