En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.067 değerlendirmeler
Takip Et!
3,5
9 Aralık 2020 tarihinde eklendi
Senaryosunu da Michael Kennedy ile beraber yazan Christopher Landon’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Freaky”, seyir zevki son derece yüksek olan ve yirmili yaşlarındaki genç oyuncular ile elli yaşındaki Vince Vaughn’un muhteşem bir kimyasal uyum içinde koşuşturdukları son derece başarılı bir “korku komedi” …
Filmin teknik ayrıntılarına ilişkin olarak muhakkak belirtilmesi gereken en önemli hususların başında, aynen Landon’ın “Happy Death Day” (2017) ve “Happy Death Day 2U” (2019) serisinde olduğu gibi yapımcılığı yine “düşük bütçeyle şapkadan tavşan çıkartma” konusunda uzmanlaşmış olan Jason Blum ve ekibinin üstlenmiş olması…
Ki, “Blumhouse Productions” markasının (en azından biz de) yarattığı bu güven nedeniyle de hiç düşünmeden geçtik ekran başına…
Peki, yanıldık mı?
Ne gezer…
Güle oynaya izledik bu şahane gençlik komedisini…
Gelin isterseniz, haftanın birbirini izleyen günlerinden oluşan “üç bölüm” halinde kurgulanmış olan filme biraz daha yakından bakalım…
1. Wednesday (Çarşamba) the 11th: Anne (Jennifer Pierce Mathus) ve babasının (Dustin Lewis) yokluğunda, Ginny’nin (Kelly Lamor Wilson) evinin bahçesinde toplanmış olan gençlerden Evan (Mitchell Hoog), etrafta hayalet gibi dolaşarak cinayet işlemeye 1977 yılında başlamış olan ve vaz geçemediği bu alışkanlığını halen de devam ettirmekte olan Blissfield Kasabı’nın (Vince Vaughn) hikayesini anlatır…
Dinleyicilerden üzerine bira dökülen Sandra (Emily Holder) ile birayı döken sakar ergen Isaac (Nicholas Stargel), Sandra’nın kıyafetlerini temizlemek amacıyla evin içine geçerlerken Evan ile Ginny’de dışarıda kalırlar…
Böylelikle de her tarafın kana boyandığı bir “slasher” da start almış olur…
2. Thursday (Perşembe) the 12th: Gün, indirimli ürünler satan bir mağazada çalışan ve bir yıl önce kocasını kaybettiği için çareyi alkolde arayan annesi Carol’un (Katie Finneran) ısrarı neticesinde lisenin yılsonu partisi yerine tiyatroya gitmeye razı olan Millie (Kathryn Newton), annesi ve polis ablası Charlene’nin (Dana Drori) kahvaltı yaptıkları sakin bir sahne ile başlar…
Ve Millie’nin, köpeğini gezdiren Bay Daniels’a (Alonzo Ward) takılan “eşcinsel” Joshua (Misha Osherovich) ve Afro – Amerikan kökenli Nyla’nın (Celeste O'Connor) içinde bulundukları bir “külüstüre” binerek okula gitmesi ile devam eder…
Koridorda Millie’yi sıkıştıran Ryler (Melissa Collazo), annesince indirimden alındığını ima ettiği kıyafetiyle çok fena alay eder…
Millie’nin günün daha da kötüleşmesi için Ryler’dan sonra sırada öğretmenlerinden Bay Bernard (Alan Ruck) vardır…
Zira sınıfta Booker’ın (Uriah Shelton) yanında oturan (ve bundan sonrası için kendisinden “saatini beş dakika ileri alma” tavsiyesi alan) Millie, derse bir kez daha gecikmiş üstelik “Ahşap Köpek Kulübesi” ödevini de hazırlamamıştır…
Ancak günün en kötü kısmı henüz başlamamıştır…
Onun için akşam oynanan ve Millie’nin okulun maskotu olduğu Amerikan futbolu maçının gelmesi gerekecektir…
Bu kısım içinde dikkat edilerek bir yere muhakkak not edilmesi gereken isimlerin başında, Millie ile futbol sahasında kafa bulan Phil (Magnus Diehl) gelir…
Neyse maç biter ve Joshua ile Nyla Millie’ye, kendisini eve bırakmayı teklif etseler de o, annesini beklemekte kararlıdır…
Ama ne yazık ki ne gelen vardır ne de giden…
Çünkü kocasının acısını bir türlü atlatamayan annesi, her zamanki gibi ziyadesiyle içerek kanepenin üzerinde sızıp kalmıştır…
Derken stadın ışıkları da söner…
Daha da fenası, telefonunun şarjı da bitmiş olan Millie’nin karşısına:
Elinde, (ilk bölümdeki katliamın finalinde Ginny’nin evindeki muhafazasını kırarak cebine indirdiği) “fantastik sırlara” sahip olan ve yalnızca kurban törenlerinde kullanılan Aztek hançeri “La Dola” ile (vakti zamanında tıpkı Michael Myers gibi akıl hastanesinden kaçarak onun gibi bir maske de takan) meşhur Blissfield Kasabı dikilmiştir…
Elbette Millie hemen öyle kolayca teslim olmaz ve Kasap ile arasında ciddi bir boğuşma yaşanır…
Hani zaten ablası da yetişerek olaya el koymuştur…
Ancak aslında olay hiç de göründüğü gibi değildir…
Yaşanan sadece Millie ile Kasap'ın ruhlarının beden değiştirmesidir ve geride de bunu düzeltmek için dokuz saatlik bir sürenin elde kaldığıdır...
Ardından, “Friday (Cuma) the 13th” adında yaklaşık yetmiş beş dakikalık koskocaman bir “slasher” artı bolca “gırgır şamatanın” kol kola girerek filme yön verdikleri müthiş bir üçüncü bölüm bekliyor olacak sizleri…
Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus ise “Pitch Perfect 2” ‘ya (2015) ve slasherların haslarından olan “Halloween” ile “Friday the 13th” serilerine özenle saygı duyulduğu biçiminde olacak…
Happy Death Day ekibinin elinden çıktığını ancak film bitince öğrendim. Yazılar tanıdık geliyordu fakat ihtimal vermiyordum, filmin sonunda şaşırdım. Happy Death Day tarzında gerilim, korku, komedi ve biraz da fantezi içeren bir yapım olmuş.
Etkileyici ve sürükleyici bi film değişik ve farklı ölüm sahneleri var klişe olmasına rağmen izlettirdi genel olarak film güzeldi tavsiye ederim Puanım 6.8
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.