Bizi Hiç Şaşırtmayan Masallar
Yazar: Onur ÇakmakYazının tamamı filmle ilgili sürpriz bozan içerir.
Sanırım yazıya girişi, vizyon tarihi 14 Şubat Sevgililer Günü olan bir filmi; klasik, dokunaklı bir aşk hikayesi görme niyetiyle izlemeye gidecekleri uyararak yapmakta fayda var. Masallardan Geriye Kalan, içinde bir twist (şaşırtmaca) barındırarak, aslında klasik sayılabilecek bir hikayeyi farklılaştırıp türünün içinde esneklik kazanmaya çalışmış denilebilir. Kabaca konu, üniversitede doçentlik yapan akademisyenin hayatına genç bir doktora öğrencisinin girmesi ve aralarındaki tutkulu ilişkiye odaklanıyor. Yönetmen koltuğunda 2008’de ilk uzun metrajı Son Ders – Aşk ve Üniversite’yi çeken, aynı zamanda senaristlik yapan Mustafa Uğur Yağcıoğlu var.
Başlangıcından itibaren hızlı şekilde Evren (Özgür Çevik) ve Hece’nin (İlayda Akdoğan) tanışmasını, yakınlaşmalarını ve birlikteliklerini izliyoruz. Daha sonra, Evren’in eski sevgilisini aldattığı için ayrıldıklarını bir iki kısa flashback’le öğreniyoruz. Özellikle filme dair en dikkat çeken unsurdan, şaşırtmacasından, “sürpriz kaçıran” ifade kullanmadan bahsetmek istiyorum. O an, hikayenin alamet-i farikası anlaşılıyor fakat genel itibariyle, oraya dek olan sürede örülen anlatımın çözümüne inanmamız için yeterli hazırlığın yapıldığını söyleyemem. Hatta, aldattığı için kendisini affetmeye çalışan Evren karakterine gerekli derinliğin verilmemesi sebebiyle, karşılaştığımız şeyin, izlemelere doyamadığımız (!) şehirli, eğitimli, beyaz erkek dramalarından bir diğeri olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
Senaryodaki durum, kurguya da bir şekilde yansımış. Sanki apar topar her şeyin açıklandığı sahneye gelinmek istenmiş. Yardımcı oyuncuların da amacı net değil, varlıkları bazı diyalogları sakil yapmış. Diğer başrol İlayda Akdoğan’ın Hece’sinde, çözüme dair yakalamamız istenen izler daha özenli yerleştirilebilirmiş. Mustang’le adını duyuran genç oyuncu, bıçak sırtı bir rolde fena iş çıkarmamış. Ayrıca Özgür Çevik, birinin sözlerini yönetmenin yazdığı iki şarkı seslendirmiş film için.
Filmin diğer dikkat çeken tarafı, süresi sınırlı olmasına rağmen Tuba Ünsal’ın canlandırdığı Asya karakteri. Kendisi “non-binary” birey, yani cinsiyet kalıplarını reddediyor. Evren’in yakın arkadaşı olarak tanıyoruz, sahip olduğu kafeyi sevgilisiyle işletiyor. Onun da varlığı ve hikayedeki kilit rolü pek ikna edici gelmiyor. Çünkü aslında Evren’i, erkek olan diğer bir arkadaşıyla daha fazla paylaşım içinde görüyoruz. Yerli yapımlarda, Queer temsillerin karikatürleştirilmeden yer almasını kıymetli buluyorum. En azından buna gayret edildiğini düşünüyorum.
“Bi Küçük Eylül Meselesi”ne de benzettiğim film, düğümünü atarken ve çözerken oradaki gibi gerisini ilerisini işin içine iyi katarak, neden-sonuç ilişkisinin sağlıklı kurulabilmesini sağlayabilirmiş. Senaryodaki boşluklar, bütünü maalesef oldukça etkilemiş ve bu haliyle izleyicisini “derdi olan” karakterinden uzaklaştırmış. Başta belirttiğim gibi, 14 Şubat için farklı bir seyirlik arayanlar, yine de aradıklarını belki bulabilirler.