Senaryosu, Jojo Moyes'ın aynı isimli romanından (2012) uyarlanarak Nick Payne ile Esta Spalding tarafından yazılan ve yönetmen koltuğunda Augustine Frizzell'in oturduğu "The Last Letter from Your Lover", yıllar önce yazılmış:
"Bir tanecik ve tek aşkım... Ben senin kadar güçlü değilim... ... dünya üzerinde hiçbir şey beni, benimle gelme cesareti göstermen kadar mutlu etmez...
Seni suçlamıyorum sevgilim... Yediye çeyrek kaladan itibaren platformda bekleyeceğim...
Kalbimin ve umutlarımın senin ellerinde olduğunu bilmelisin..."
Şeklindeki sevgi dolu gizemli sözcüklerin bulunduğu mektupların sayfalarında unutulmuş eski bir aşk hikayesinin şifrelerinin çözüldüğü bir film olarak geliyor karşımıza...
Gelin başlayalım isterseniz hikayenin, zihinlerde netleştirilmesi işlemine...
Londra, 1965...
İlk tanıştığımız isimler, kısmi hafıza kaybına da neden olan bir trafik kazası sonrasında hastaneden çıkıp varlıklı iş insanı kocası Laurence (Joe Alwyn) ile beraber saray yavrusu malikanelerine geri dönen Jennifer "Jenny" Stirling (Shailene Woodley)...
Londra, 22 Ekim 2020...
Günün ilk ışıkları ile diğer başrol karakterlerimizden Ellie Haworth (Felicity Jones), çalışmakta olduğu The London Chronicle'da dır...
Patronları Janet'ın (Ann Ogbomo) düzenlediği sabah toplantısının ardından gazetenin emektarlarından Mary Ellen'ın (Claire Brown) anısına yazacağı makale için soluğu arşivde alan Ellie, Rory McCallan'dan (Nabhaan Rizwan) oraya randevusuz girilemeyeceğini öğrenir...
Randevu başvurusu onaylanan Ellie, ertesi gün yeniden arşivdedir...
Ve Ellie'nin Mary Ellen'ın belgeleri arasındaki ilk keşfi de, J. B.'ye, o yıllarda oldukça popüler olan kiralık Posta Kutuları üzerinden gönderilmiş bir aşk mektubu olur...
Ki geçmişte, yani hastaneden taburcu olduğu günlerde Jennifer'da aynı mektupların ve kopuk kopuk olan anılarının peşindedir...
Yaşanan bu beklenmeyen kazadan altı ay öncesine gidildiğinde Jenny'nin, kocası hakkında bir hikaye yazacak olan ve bizzat Jenny'nin kendisine William "Boot"** lakabını taktığı gazeteci Anthony O'Hare (Callum Turner) ile tanıştığı günlerdeyiz...
Derken...
2020 yılında, J. B.'ye hitaben yazılmış "Boot" imzalı bir mektup daha bulan arşiv görevlisi Rory, heyecanla Ellie'yi arar...
Bunun üzerine Rory ile Ellie, daha fazlası için arşivde derin bir araştırma yapmaya karar verirlerken, Jenny ile Anthony'nin 1965'deki, aşka dönüşen gizli ilişkileri de hızlıca şekillenmektedir...
Öyle ki Jenny ile Anthony artık, ilişkilerini saklama gereği dahi duymadan gecelere akabilmekte, sokaklar da rahatlıkla dolaşabilmektedirler...
Hatta Anthony sırılsıklam aşık olduğu Jenny'e, kocasını terk ederek yeni bir işe başlayacağı New York'a kendisi ile birlikte taşınmasını bile teklif etmektedir...
Dakika 55...
Geride, bu teklif karşısında Jenny'nin tercihinin ne olacağının yanı sıra Jenny ile Anthony arasındaki söz konusu aşk mektuplarının Mary Ellen'ın eline nasıl geçtiğine kadar daha pek çok sorunun yanıtını bulacağınız bir 55 dakika daha mevcut...
Elbette Ellie ile Rory arasındaki yakınlaşmanın evrileceği nokta da ayrı bir mevzu...
İşte bütün bu olayların, özellikle de 60'lı yılların müziklerinin etkili bir biçimde kullanıldığı atmosfer de anlatıldığı, dönemin "açık hava yazlık sinemalarında", yerel gazoz markaları eşliğinde çekirdek çitlenerek izlenilen ve ertesi gün de kesinlikle unutulan romantik filmler lezzetindeki bu Netflix filmini, fazladan bir 110 dakikası bulunan herkese önerebiliriz...
Keyifli seyirler,
Son bir not:
** William Boot, Evelyn Waugh'ının "Scoop" (1938) romanının kurgusal gazeteci kahramanıdır...