Senaryosunu, Carey Van Dyke ve Shane Van Dyke ile beraber yazdığı hikayeden uyarlayarak Katie Silberman'ın kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da filmdeki Bunny karakterini de başarıyla canlandıran Olivia Wilde'ın oturduğu “Don't Worry Darling”; gizemini uzunca bir süre koruyan, fantastik tarzdaki bir psikolojik gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, yönetmen olarak ilk çıkışını (kapsamlı bir yorumunu, yine bu mecrada paylaşmış olduğumuz) "Booksmart" (2019) ile yapmış ve şimdi de; 35 milyon dolarlık bir bütçeyle çekerek brüt 85 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşılmış olmanın verdiği aritmetikle, rüştünü tamamen kanıtlamış olduğunu düşündüğümüz Olivia Wilde'ın, 1950'li yılların Amerika'sı atmosferinde kurgulanmış olan bu ikinci uzun metrajlı sinema filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Birbirlerine komşu da olan yeni evli ( "Midsommar" - 2019 ile adını tüm dünyaya duyuran yeni nesil şöhretlerden Florence Pugh'ın oynadığı) Alice ve Jack Chambers (Harry Styles) çifti ile iki çocukları bulunan Bunny ve Dean (Nick Kroll) çifti; ilk çocuğuna hamile olan Peg (Kate Berlant) ve kocası Peter'ın (Asif Ali) evlerinde, alkolün dibine vurarak çılgınca eğlenmektedirler...
Öyle ki, karnı burnunda olmasına karşın Peg dahi içmekten asla çekinmemektedir...
Zaten bütün film boyunca; çocuklar hariç içki bardağını, kasaba ahalisi elinden hiç düşürmemektedir...
***
Aynı gecenin finalinde:
Kafaları yeterince bulmuş olan Alice ile Jack eğlencelerini, otomobillerini kullanırken de devam ettirirler...
Hem de gecenin zifiri karanlığında...
Lütfen sıraladığımız bu ayrıntıları, filmin ilerleyen dakikalara kadar aklınızın bir köşesinde tutmaya devam edin...
***
Zafer Projesi'nin, 987'nci günü ve güvenlik seviyesinin de sarı olduğu ertesi sabah...
Araçlarına atlayan tüm erkekler, çalışmak üzere Zafer Merkezi'ne doğru ilerlemektedirler...
Evlerinde kalan diğer sakinler de güvende ve herhangi bir eksik de bulunmamakta olup kadınlardan, günün tadını çıkartmaları istenilmektedir...
Zaten az sonra da, Frank (Chris Pine) ile Radyo Saati de başlayacaktır...
***
Derken...
Evlerini derleyip toplayan kadınlar, troleybüslere atladıkları gibi bale çalışacakları bir salona giderler...
Tam Peg Alice'e, yeni yapılacak evlerden söz ederken; kendilerine doğru yaklaşarak, yeni bir haber verecek olan Shelley'in (Gemma Chan) ayak sesi duyulur...
Ki bu Shelley; Zafer Projesi'nin kurucu yöneticisi Jack'in karısı ve tek işleri ev temizleyip yemek pişirmek olan kasabadaki kadınların bale eğitmenidir de...
Vereceği haber ise, Bill Johnson (Douglas Smith) isimli yeni birinin daha projede işe başlatılmış olmasıdır...
Böylelikle Bill'in karısı Violet'da (Sydney Chandler), doğal bir üye olarak mevcut kadınların arasına katılmıştır...
***
Bu arada...
Ted Watkins'in (Ari'el Stachel) karısı Margaret'ın (KiKi Layne) o gün derste olmaması, Alice ile Dr. Collins'i (Timothy Simons) Watkins'lerin evinde bir kez daha görmüş olan Bunny'nin dikkatinden kaçmamıştır...
***
İşte...
Ekmek elden su gölden biçimindeki; erkeklerin gündüzleri Merkez'de çalışıp kadınların da ev işlerini bitirir bitirmez, ultra her şey dahil beş yıldızlı bir tatil köyündeymişler türündeki bir yaşam sürdürdükleri süreç, hız kesmeden devam etmektedir...
***
Neyse...
Bütün erkekler ile kadınlar, Bill ve Violet'ın çöldeki bir vahayı andıran Zafer'e katılımlarının şerefine; Frank ile Shelley'in, evlerinde organize ettikleri kokteyle davet edilmişlerdir...
Ancak Frank'e göre; zor bir dönemden geçirmekte olan Ted ve özellikle de, "Neden buradayız?" diye soran Margaret'in durumları, kimsenin gözünden kaçmamıştır...
Bu soruya Frank'in verdiği yanıt, "Dünyayı değiştiriyoruz" şeklindedir...
Fakat hemen belirtmiş olalım ki, çöldeki kadınlar ile çocuklara "yasaklanmış bölgeye"; Margaret'in birlikte gittiği oğlu, akıbeti bilinemezcesine ortalıktan yok oluvermiştir...
Bu kayıp çocuk mevzusu ile erkeklerin görevlerine ilişkin hususlarda, Peg'in ağzı bayağı bir gevşekken; fazlasıyla ketum davranan Bunny, hem susmakta hem de konuşanı susturmak da hiç de gecikmemektedir...
Yalnız gerek gündüz gözüyle uyanıkken ve gerekse de uykudayken Alice'in; bir türlü anlamlandıramadığı, garip hayaller gördüğünü de belirtmiş olalım...
***
Yine birbirinin neredeyse birebir tekrarı usulünde gerçekleşen günlerden birinde, evdeki işlerini tamamlayan Alice; hava almak amacıyla troleybüs ile çıktığı kasaba turunda, çölün ortasındaki yasak bölgeye düşmekte olan bir uçağa rastlar...
Elbette böyle olunca da, troleybüsün şoförünü (Steve Berg); uçağın düştüğü yere gitmeye ikna edemeyen Alice, otobüsten indiği gibi tek başına kaza mahalli yönünde yürümeye başlar...
Ve...
İçinde kimselerin bulunmadığı bir binanın yanına, yardım istemek gayesiyle vararak camlarına dokunduğu anda da, gözleri kararıverir...
Ama uyandığında Alice, evinin yatak odasındadır ve kocası Jack'de mutfakta kendilerine akşam yemeğini hazırlamaktadır...
Bu olayın sabahında, "Oraya gittin... Onu gördün... Hepimize yalan söylüyorlar... Kimse soru sormuyor... Artık buralarda kalamayız" diye konuşan Margaret'ten bir telefon alan Alice'in hayatı büsbütün değişecektir...
Dakika 43...
Dünya prömiyeri, 5 Eylül 2022 tarihindeki 79. Venedik Uluslararası Film Festivali'nde yapılan filmin geri kalanında, siz değerli sinemasever dostları; "sanal hayaller" ile "somut gerçeklerin" birbirine karışarak çatıştığı "ters köşe" sürprizleri de bünyesinde barındıran, 80 dakikalık ilgi çekici bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,