Senaryosunu, Gregg Hurwitz ile Philip Eisner'ın birlikte yazdıkları "Sweet Girl", Brian Andrew Mendoza'nın yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi olarak geliyor karşımıza...
20 Ağustos 2021 tarihinde Netflix platformunda izleyicisi ile buluşan bu düşük bütçeli aksiyon filmi, FBI tarafından Pittsburgh'daki PNC Park Stadyumunun çatısında sıkıştırılan Ray Cooper'ın (Jason Momoa), kendini nehrin serin sularına bırakır bırakmaz start alırken birden bire kendimizi, olayların ilk başladığı yıllar öncesinde buluruz...
Dr. Wu'ya (Reggie Lee) göre, Ray'in kanserin pençesindeki karısı Diana (Amy Brenneman) ve diğer pek çok hastanın tek kurtuluş yolu, BioPrime firmasınca üretilen Infirmam isimli oldukça pahalı ilacın muadili olan Spero'dur...
Zira oldukça ucuz olması beklenen bu ilacın FDA onayı süreci de neredeyse tamamlanmak üzeredir...
Ancak herkesin rahatlıkla ulaşabileceği bu ilacın üretimi, BioPrime tarafından verilen rüşvet ile sonsuza kadar durdurulmuştur...
Yani gerek Diana ve gerekse de ekonomik durumu yeterince iyi olmayan diğer pek çok kanser hastası için kurtuluş umudu, yine kaf dağının ardında kalmıştır...
Tam da bu olumsuz gelişmenin duyulmasının üzerine; CNN'deki, ilaç devi BioPrime'ın CEO'su Simon Keeley (Justin Bartha) ve Kongre Üyesi Diana Morgan (Amy Brenneman) arasındaki bir tartışmaya canlı yayında, telefon ile izleyici kontenjanından katılarak Keeley'e seslenen Ray, Keeley'i :
Yüksek fiyatı nedeniyle Infirmam'a ulaşamayan karısının hayatını kaybetmesi halinde, bizzat peşine düşerek öldürmekle tehdit eder...
6 ay sonra...
Karısının ölümünün ardından kızı Rachel ile beraber yaşayan Ray birgün, BioPrime hakkında çok özel bilgilere sahip olduğunu ve kendisiyle buluşarak bu konuda konuşmak istediğini söyleyen Vice muhabiri Martin Bennett'tan (Nelson Franklin) bir telefon alır...
Ve oldukça karmaşık bir süreci takiben buluşurlar da...
Fakat tam hareket halindeki metronun bir köşesinde sohbete başlamışlarken Martin, Ray'i de fena halde hırpalayan bıçaklı bir saldırgan, yani Amos Santos (Manuel Garcia-Rulfo) tarafından, babasını gizlice takip eden Rachel'ın gözleri önünde sonsuza kadar susturulur...
24 ay sonra...
Aradan geçen bunca uzun sürenin ardından ilk gördüğümüz şey on sekiz yaşındaki Rachel'ın, babasının gittiği spor salonunda boks ve yakın dövüş sporları eğitimine başladığıdır...
Şimdi bu da nereden çıktı, demeyin ve bu küçük ama önemli ayrıntıyı aklınızın bir köşesinde tutun...
Derken...
Unicef Bağış Müzayedesi için düzenlenen gecede Ray, bir punduna getirerek bıçağını Simon Keeley'in gırtlağına dayar dayamaz, rüşvetten tutun da Martin'in öldürülmesine kadar yaşanan bütün tezgahların arkasında Vinod Shah (Raza Jaffrey) adında birinin olduğunu öğrenir...
Ve...
Arkasında biri Simon diğeri de koruması olmak üzere iki ceset bırakan Ray, kızını da yanına aldığı gibi Toronto'ya doğru yola koyulur...
Artık peşinde hem FBI hem de Vinod bulunmaktadır...
En azından an itibarıyla biz öyle zannetmekteyiz...
Dakika 36...
Halbuki geride, asla tahmin edilemeyecek ve türün meraklılarını yeterince tatmin edeceğini düşündüğümüz "ters köşe" sürprizlerle dolu olan bomba gibi bir 73 dakika daha mevcut...
Yeterki aksiyon sinemasının, yüz milyonlarca dolarlık bütçeli Hollywood prodüksiyonlarından ibaret olduğu sabit fikrine sahip olanlardan olmayın...
Keyifli seyirler,